29 Haziran 2023 Perşembe
Murat Kaya: Kapadokya’nın Kültürel Mirasını Koruyarak Turizmi Yükseltiyor
Yabancı ilgisini üzerine çeken yerli hisseler
İçişleri Bakan Yardımcısı Karaloğlu: "Huzur ortamının korunması için çalışacağız"
Turnuvaya giden 6 futbolcu kaçırıldı, güvenlik güçleri operasyon için düğmeye bastı
İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu, Kırıkkale’de gerçekleştirdiği ziyarette, Türkiye’deki huzur ortamının korunması için çalışmaların devam edeceğini söyledi.
İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu, Kırıkkale’de gerçekleştirdiği ziyarette Vali Bülent Tekbıyıkoğlu’nu ile makamda görüştü. Vali Tekbıyıkoğlu ile İl Emniyet Müdürlüğüne geçen Karaloğlu, emniyet personeliyle bayramlaştı. Karaloğlu, basına kapalı olarak yaptığı toplantıda İl Emniyet Müdürü Fahri Bulut’tan brifing aldı.
Vatandaşın huzuru, güvenliği ve esenliğinin İçişleri Bakanlığı’nın uhdesinde olduğunu ifade eden Karaloğlu, “Büyük fedakarlıklarla Türkiye’de bugün çok güzel huzur ortamımız var. Rabbim bu ortamımızı bozmasın. İnşallah bunu korumak için de el birliğiyle çalışmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
Karaloğlu ve Tekbıyıkoğlu, 112 Acil Çağrı Merkezine geçerek personelle bayramlaşarak, gelen çağrılar hakkında bilgi aldı. Şehit jandarma uzman çavuş Ayberk Soyutemiz’in ailesinin bulunduğu eve geçen Karaloğlu ve Tekbıyıkoğlu, daha sonra İl Jandarma Komutanlığına da ziyaret etti.
Tarih boyunca II.Selim için bizlere sunulanlar ;
Sarı Selim acaba Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu mu?
Yıllarca Kıbrıs’ı kuşattı ama başarılı olamadı.
Padişahlığı süresince hiç sefere çıkmayan padişah..
Gelin beraber inceleyelim..
SELİMİYE CAMİİ
Rüyasında âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimizi görüp, kendisiyle sohbet edip, o sohbette minarelerinden içindeki Su akan çeşmesine, kaplayacağı yere kadar detaylı bilgiyi Resulü Ekrem aleyhisselatu vesselam Efendimizden öğrenip Edirne’ye bir camii yaptırması emriyle heyecanla uyanan Padişah II.Selim’in hemen Mimar Sinan’ı çağırtıp rüyasındaki camiyi anlatıp aynısını yapabilecek misin diye endişeyle anlatan Padişah’a İslam dininin en ihtişamlı mabetlerini inşa eden Mimar Koca Sinan, “Merak buyurmayınız. Siz orada Resulü Ekrem aleyhisselatu vesselam efendimizden camilerin ölçüleri hakkında bilgi alırken ben tam sizin arkanızdaydım. Caminin planını ezberledim.” Diyerek Peygamber Efendimiz (s.a.v) rüyada verdiği enfes bilgilerle Edirne’ye Selimiye Camii’ni yapan ecdadın torunları, güzel yurdundaki, vatanındaki insanların zihinleri bir gizeme bürünmüş halde.
Bilgilerin, doğrunun, hakikatın flulaştırıldığı, kelimelerin gerçek manalarının bile doğru anlaşılamadığı bir çağdayız. O kadar vahşi bir imaj sürdürülüyor ki, kurtaracak tarihimiz kalmayacak yakında. Gerçekleri aramak yerine elimizdeki yalanları gerçeğe çevirme düsturumuzu bırakmanın vakti gelmedi mi?
BAŞKALDIRI, İNSANIN KENDİ AADALETSİZLİĞİ İLE BAŞLAR. İNSAN ADALETİNİ BİR KERE YİTİRDİĞİ ZAMAN ŞEREFİNİ, NAMUSUNU VE ONURUNU KORUYAMAZ.
Olasılıkları ikiye indirmek için ne kadar fazla ihtimali göz ardı edersek, yanlış seçime o kadar yaklaşırız.
‘’Beynimizin sadece küçük bir bölümünü kullanıyormuşuz.’’ Bu söz tamamen bir şehir efsanesidir. Normal insanlar aslında zeka olarak dâhilerden çok farklı değillerdir. Çünkü her insan beyninin tamamını kullanır. İnsan beyni vücut kitlemizin epey önemli bir kısmınıı oluşturur, gezegenimizdeki diğer havanlara kıyasla. Bu da beyinlerimizin, dünyadaki olguları algılama bakımından derece derece bir gelişme halinde olduğuna işarettir. Ne kadar çok işleyebilirse beyniniz hayatta kalma şansınız da o kadar artar.
GÜNÜMÜZDE BEYİN EN ÇOK İSRAF EDİLEN MALZEMEDİR.
Nöronlar insanı insan yapan en temel değerlerden biridir. İnsanoğlu geliştikçe nöronlardan yeni bir bağ kurulur. Nöronlar insan düşünce sistemimize karşı açılan kapıdır. Bu kanallar sayesinde insanları yeniden programlayabiliriz. Bunu kim başardı?
II.Dünya Savaşındaki Almanyadaki Hitler..
İnsanları kontrol edebilecek zihinsel deneyler sayesinde yeni bağlar ve teknikler denediler. Nispeten de başarılı oldular. İnsanları etkisi altına alabilecek CNB4 ilacını oluşturdu. İnsanlara şırıngayla enjekte edilerek kendi sesine karşı kendine sorgulamadan biat etmeyi başardı. Bu yüzden Hitler dışında herkes ölürken Hitler kaçmayı başardı.
BAZILARININ BİLİNÇALTI, İYİKİ BİLİNÇLERİNİN ALTINDA.
ÇOK OKUYUP AZ DÜŞÜNEN DE ÇOK DÜŞÜNÜP AZ OKUYAN DA DOĞRUYA ULAŞAMAZ.
Pakistan’da 120 yıl önce sömürgeci İngiliz askerleri tarafından suçlu bulunup zincirlenen ve dönemin baskıcı tutumunu hatırlatmak adına hala zincirli tutulan mezarlar bulunmaktadır. 18. yüzyilin sonlarindan itibaren Ingiliz sömürgeciler Hind yarimadasini tehdit etmeye, bazi önemli noktalara saldirilar düzenlemeye basladilar. 1800 yilinda Allahâbâd sehri Ingiliz isgalcilerin eline geçti. Ingilizler 1802’de Agra’yi ele geçirdiler. Daha sonra içerilere dogru iyice girerek yarimadanin tamamina yakinini isgal ettiler. 1857’de isgale karsi çikan halk ayaklanmasi Ingilizler tarafindan siddetle ve pek çok kan akitilarak bastirildi.
Ingilizler Hindistan’i isgal ettikten sonra yarimadanin bütün maddi zenginliklerini Ingiltere’ye tasimak amaciyla Dogu Hindistan Sirketi adinda bir sirket kurdular. Bu sirket sadece ticari bir kurulus değildi. Geniş idari yetkilere ve imkânlara sahip oldugu gibi bir de ordusu vardi. İngilizler Hint yarımadasında en çok Müslümanlari ezmeye çalismislardir. Çünkü isgal ve sömürgeci uygulamalar karşısında en çok direnenler Müslümanlardi. Ingiliz baskisina karsi Müslümanlar da bağımsızlık yolundaki çabalarini artirdilar. 1906’da kisa adi Muslim League olan Tüm Hindistan Müslümanları Birliği adli bir örgüt kuruldu.
KUMAK ÖNEMLİDİR AMA NE OKUDUĞUN DAHA ÖNEMLİDİR.
‘Pakistan İslam Cumhuriyeti’, Pakistan’ın resmi adıdır.
Çin ve Afganistan sınırında Pakistan’ın Keşmir kentinde yakınlarında yaşayan Hunza Türkleri ortalama 120 yıl yaşıyor.
Tamamen Müslüman olan Hunza Türkleri ortalama 110 ile 120 yıl yaşıyor. Burada 65 yaş yolun yarısı sayılıyor…
Pakistan, dünyanın en iyi eğitilmiş hava kuvvetleri pilotlarından bazılarına sahiptir.
125 ülkeden toplanan anket sonuçlarına göre, Avrupa İşletme İdaresi Enstitüsü tarafından Pakistanlılar dünyadaki dördüncü en akıllı insanlarıdır.
Pakistan nüfusunun neredeyse% 55’i okuma yazma bilmektedir.
Kaynakça: PAKİSTAN HAKKINDA İLGİNÇ BİLGİLER,BİLİNMEYENLER (cokilgincbilgiler.com)
BİR SEÇİM REHAVETİ Mİ YOKSA ZİHİN KONTROL OPERASYONU MU?
SÖZ SİZDE..
Kısa bir süre önce 07 Mayıs 2023 tarihinde Miting için Erzurum’a giden Ekrem İmamoğlu’na, İl Seçim Kurulu tarafından büyük miting alanı gösterildi. Erzurum İl Başkanlığı ve Ekrem İmamoğlu, büyük meydanın doldurulamayacağını öngörüp, şehir merkezinde miting yapma kararı aldı. Miting yarıda kaldı.İzinsiz gerçekleştirilen bu miting, Erzurum’da olayların çıkmasına neden oldu. Karşı karşıya gelen gruplar birbirlerine taş ve su şişesi attı.Çıkan olaylara polis ekipleri müdahale ederken Ekrem İmamoğlu, durumdan siyasi çıkar elde etmek için hemen harekete geçti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir video çekti ve İmamoğlu’nun yanında olduğunu duyurdu. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da Ekrem İmamoğlu’nu karşılamak için havalimanına gideceklerini açıkladı.CHP’li İmamoğlu, peş peşe videolar çekerek Erzurumlulara ağır ithamlarda bulundu.
‘’ Polisler burada yaralanan vatandaşlar var siz seyrediyorsunuz. Erzurum valisi, Belediye başkanı hakkınızda suç duyurusunda bulunacağım. İnsanları tahrik ediyorsunuz. Bir avuç insan, ne yazık ki kalplerini buzla kaplatmış olabilir. Siz onlara asla aldırış etmeyin. Onlar bu yaptıklarına pişman olacaklar.’’
Sebepsiz hiçbir iş yoktur. Fakat sebeplerini bilmediğimiz sonsuz işler vardır. Ve insanları tesadüf hurafesine inandıran etken de işte bu bilgisizliktir. İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir. Ruhun ameliyat saati gelmiştir. Erzurum demişken Edirne Müdafii Erzurumlu Şükrü Paşa geldi aklıma, dünya basınında Bulgarların vahşi tutumu karşısında şehrini kahramanca savunması ile takdir uyandıran kahraman.
Tarihler 1857 yılını gösterdiğinde Mehmet Şükrü Erzurumlu Ayabakan ailesinden Kolağası Mustafa ile Muhsine’nin hanımın tek çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğumundan 2 yıl sonra meşhur Erzurum depremi olmuş, şehrin % 75′ i yıkılmıştı. Mehmet Şükrü işte bu şartlar altında büyümeye çalışmış, öğrenimine sıbyan mektebinde başlamış, sonrasında Esat Paşa Yokuşunda yeni açılan rüştiyeye giderek öğrenimini devam ettirdi.Bu yıllarda Erzurum sıkıntılı günler geçirmekte, Ruslar ise Kafkasya’ya yerleşmek ve Erzurum’u ele geçirmek arzusundaydılar. Şehirde doğru düzenli eğitim kurumu yoktu, medreseler eski ihtişamından uzaktı. Zaten 1869 yılında açılan “Mülk-i Rüştiye Mektebi”nin dışında şehirde Müslüman ahaliye ait başka okulda yoktu. Aile onu rüştiyeye yazdırdı. Rüştiyedeki Hocası Mustafa Yetim Efendi idi(Yetim Hoca). Rüştiyede Arapça ve Farsça öğrendi. 1872-73 yılında Erzurum Askeri idadisi açılınca Mehmet Şükrü rüştiyeden sonra buraya yazıldı. 1877-1878 Osmanlı – Rus savaşı başlayınca hükümet tedbir olsun diye “Askeri İdadiyi” Erzincan’a taşıyarak okulun faaliyetinin sürdürülmesi sağlandı. Mehmet Şükrü’de böylece Erzincan’a gitti. 1879 yılında Topçu Teğmen olarak mezun olan Mehmet Şükrü Eğitimi sırasında matematik alanındaki başarısı ile dikkat çekmişti. Bu nedenle Almanya’ya öğrenime gönderildi. Dört seneden fazla “Potsdam Garnizonu’nda” eğitim gördü. 1880 senesinde üsteğmenliğe,1883’te kıdemli yüzbaşılığa terfi etti.
1888’de Kaymakamlığa, 1889’da Miralaylığa terfi etti. 36 yaşına geldiğinde 1893’te Mirlivalığa yükseldi. Birinci Ferikliğe kadar geçen sürede askerliğini Edirne’de geçirdi. 1905 yılında Selanik’e gönderilen paşa aşırı disiplin merakından dolayı “Deli Şükrü Paşa” olarak anılmaya başlandı. Rütbesi 1908 yılında Müşirliğe yükseltildi, fakat II. Meşrutiyetin ilanından sonra rütbesi Ferikliğe indirildi. Bundan sonra “Redif Müfettişliği” ve “Çanakkale Boğazı Muhafızlığı” görevlerinde bulundu. I. Balkan Savaşı başlayınca “Edirne Müstahkem Mevkii Komutanlığına” atandı. 24 Eylül 1912 tarihinde Osmanlı Sofya Elçiliğinin İstanbul’a gönderdiği uyarı telgrafı yaklaşan tehlikeyi bildiriyordu: “Bulgarların ilk amacı Osmanlı’nın güçsüz Kırklareli tümenidir. Edirne’ye ise baskın taarruzu düşünüyorlar. Edirne müstahkem mevkii takviye edilmeli, vatani hizmet süresi dolan askerler terhis edilmemelidir.”Bunun üzerine Edirne müstahkem mevkii kumandanlığına getirilen Mehmed Şükrü Paşa, Edirne kuşatması başlamadan bir hafta önce kente gelebildi. Edirne’nin savunması görevi verilen Şükrü Paşa’ya şehrin kuşatılması halinde “50 gün” savunma emri verilmişti. Bu sürede ya Bulgar ordularının geriletileceği ya da İstanbul’dan destek gönderileceği öngörülmüştü. Ancak Mehmed Şükrü Paşa, kurmayları Kazım Karabekir, Remzi Yiğitgüden ve Fuat Bey ile Kahraman Askerleri ve Edirne halkıyla birlikte İstanbul’dan destek gelmemesine rağmen, Bulgar ve Sırp ordularının saldırılarına 5 ay 5 gün süreyle direnerek tarihe geçen bir savunma gerçekleştirdi. Kuşatma uzadıkça şehirdeki gıda stokları azalıp tükenmeye başladı. Açlık, susuzluk dayanılmaz hale geldi. Süpürge tohumları pişirilerek dövülerek ekmek yapılıp yenildi. Daha ileri safhalarda insanlar ağaç kabukları yemek suretiyle hayatta kalmaya çalıştılar. Paşa, askerleri ve Edirne halkı direnmeye devam etti. Bu kuşatma altında Mehmet Şükrü Paşa tarihe geçen şu vasiyetnamesini yanındakilere emretti. “Düşman Hatları geçtikten sonra ölürsem kendimi şehit kabul etmiyorum. Beni mezara koymayın. Etimi itler, kuşlar çeke çeke yesinler. Fakat müdafaa hattımız dağılmadan şehit olursam kefenim, lifim ve sabunum çantamdadır. Beni bu mahalde gömeceksiniz ve gelen nesiller üzerime bir abide dikeceklerdir.” Ancak İstanbul’dan vaat edilen yardımlar bir türlü ulaşmadı. Sonunda Şükrü Paşa; tarihi eserleri korumak, sivil halkın daha fazla zarar görmesini engellemek amacıyla şehrin teslimini kararlaştırdı. 26 Mart 1913 günü Bulgar Komutanlığına bir subay göndererek kalenin teslimini teklif etmek zorunda kaldı. Teslim olan 28000 asker Sarayiçi’nde açık havada esir edilir. Günlerce aç, susuz, açıkta, güneş altında bırakılan askerlerden 20.000’den fazlası ölür. Gerek şehirde, gerekse askerlere karşı Bulgarların vahşi tutumu dünya basınına yansır. Yaşananlar tek kelimeyle faciadır. Şehrin kahramanca savunulması Avrupa basınında büyük yer bulur. Kamuoyunda takdir uyandırır. Şükrü Paşa için eğitim gördüğü Almanya’da adına küçük çaplı anıtlar dikilir; Fransız milleti adına bir kılıç ve hayranları tarafından binlerce imza ile bezenmiş bir altın kitap hediye edilir. Altı ay boyunca Sofya’da itibarlı bir esaret dönemi geçiren Şükrü Paşa, bu dönemi matematik ve topçuluk problemleri çözerek geçirdi. Hazırladığı bir kitabı Bulgar veliahdı Boris’e hediye etti. Balkan Savaşı’nda tarihe geçen başarılarından sonra rütbesi tekrar Birinci Ferikliğe yükseltildi ve emekli edildi. Günlerini kütüphanesinde çalışmakla geçirdi. Edirne savunması sırasında yakalandığı siyatik hastalığının tedavisi için gittiği Bursa kaplıcalarında zatürreye yakalandı ve İstanbul’a dönüşünde evinde 5 Haziran 1916 günü hayatını yitirdi. Naaşı, Müttefik kuvvetler komutanlarının katıldığı büyük bir askeri törenle İstanbul’da Merkezefendi Mezarlığı’nda toprağa verildi. Edirne halkının isteği ve ailesinin uygun görmesi üzerine mezarı 1998’de Edirne’de yapılan anıt-mezara nakledildi. Böylece vasiyeti 96 yıl sonra gerçekleşmiş oldu.
Eli kanlı siyaset.. Bazı insanları her zaman, bütün insanları da bazen kandırabilirsiniz; ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız. Bu yapılan adamlık değildir, siyaset değildir, mertlik hiç değildir. Tek kelimeyle diyorum ki yazıklar olsun. Birileri zillet deyince birileri rahatsız oluyor. Ne denilmesi gerekiyor peki? Bu ittifakı hayırla nasıl yad etmeleri mümkün olacak? Asil Türk Milleti elden vefa, zehirden şifa, zilletten de şifa umacak kadar şuur dağılmasının pençesine düşmez, milletimizin şanına ve şerefine kesinlikle uygun değildir. .
Elif Dilara AYATA
Yapıcı Muhalefet, amacı hükümeti yıpratmak yerine ülkeye katkı sağlamak olan olan muhalefet amacı anlayışıdır. Aradığımız ama bulamadığımızdır. Her dış etki , içimizdeki düşünce kalıbının doğal ifadesidir. Sadece dış etki ya da belirtiyle savaşmak , enerjiyi boşa harcamak demektir ve genelde sorunun daha da büyümesine neden olur. Bilinçaltımız inanmayı seçtiğimiz her şeyi kabul eder. Yani kendim ve hayat hakkındaki düşündüklerim, yaşamımın gerçeği olur. Ve düşünebileceğimiz şeyler konusunda sınırsız seçimimiz var. Bize akıl, mantık ve algılama yetisi bağışlamış olan Yüce Allah (c.c) , neden bunları kullanmaktan vazgeçmemizi istemiş olsun ki?
O halde her şeyi yoktan var eden, yaratan, her şeyin varlığını ve yaşadığı süre boyunca geçirecek olan halleri önceden tespit ederek ona göre meydana getiren El Hâlık celle celâlühû’nün bağışladığı mantık ve algılama yetisinin vermiş olduğu yetkiye dayanarak tarihin tozlu ve bir o kadar kirli sayfalarını aralamış bulunmaktayım.
Hava soluyan hedeflere karşı etkili siper füzesi, geliştirme aşamalarında balistik füze engelleme yeteneğine kavuşturulacak olan yerli ve milli imkanlarla üretilen bir devrim niteliğindeki buluşu soğan ile kıyaslayan yıkıcı muhalefete ve yandaşlarına çayın kuru üzümle içildiği dönemi hatırlatmak isterim ve bir tarım ülkesi olan Türkiye’de ekmeğin nasıl karneyle verildiğini anlamakta güçlük çektiğimizi buğday ekmeğimize mani olan neydi ? sorumuza ivedilikle cevap beklediğimizi bildirmek istiyorum. Bunların sonucunda rüşvet, irtikâp ve karaborsacılığın arttığı bir iktisadi ve sosyal problemler ülkesinin hala sürdürülmekte olan ideolojiye sahip bir Cumhurbaşkanlığı sistemini o zamanki “karartma” uygulamasıyla ört pas edebileceklerini düşünmeleri Türk Milletini ne denli tanımadıklarının kanıtıdır.
Sorunlar onları yaratanların mantığı ile çözülemez diyen Albert Einstein yanılıyor olamaz. Olaylar inatçı şeylerdir; bizim arzularımız ne olursa olsun, eğilimlerimiz ya da tutkularımızın emirleri ne olursa olsun olayları değiştiremez.
CHP’nin yaptığı heykel’i , Ak Parti yaptı diyerek alay eden İYİ Partili İbrahim Özkan örneğinden yola çıkıp Heykel Belediyeciliği ile ün salmış CHP’nin geçmiş tarihteki Çeşme Belediyeciliği ünü ile değerlendirmek isterim. Evlerde su bulunmadığı için mahallelerdeki çeşmeler bir yana , ramazanlarda küçük çocukların bir araya gelerek kapıları çalıp yağ parası, mum parası, akşam oldu, kandil parası manileri bir yana. İnsanların fakir olduğu, paranın kıymetli olduğu, yamalı giyinmenin ayıp olmadığı bir dönemde halk arasında yaygın olarak kullanılan “Geldi İsmet, kesildi kısmet” ifadesini , evlerdeki siyah perdeleri (karartma uygulamasına göre şehrin güvenliği için, olası bir saldırıya karşı, alarm verildiği zaman inen perdeler) , camlarından ışık sızan evlere yazılan cezaları, halka zor anlar yaşatan bulaşıcı uyuz hastalığını, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün öğrenciler tarafından “Açız!” denilerek protesto edildiği için sevilmeyen ve bir daha gidilmeyen Mülkiye’yi , karneyle yani belli bir sınırlama ile verilen kumaş, basma, gazyağı gibi ürünlerin sınırlama ile verildiği , bunların aksine fasulyenin çok ucuz olması ile kendini fasulye gibi nimetten sayma deyimini ülke deyim tarihine kazandıran bu iktisadi ve sosyal problemlere bilimsel ve ekonomik olarak izahı yazık ki, tam manasıyla yapılmamışken soğan siyaseti ile ülke yönetimini devralma hayali bilimsel olarak Yunancadan dilimize giren “gerçekleştirilmesi imkansız tasarı veya düşünce anlamına gelen ütopya kelimesinden türetilmiş ütopik düşünceler” sınıfına girmektedir.
Tabiatta öylesine yüksek bir akıl kendini gösteriyor ki, insanın en ince düşünceleri ve buluşları bu aklın yanında sönük bir gölge gibi kalır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.