Geride kalanın bil dediği…
“Allah kimseyi vatansız yurtsuz bırakmasın.” hep atalarımızın duası olarak kulaklarımda çınlamıştır. Hele ki 100 yıldır her türlü işgale direndiğimiz bizlerin bu sözün kıymeti harbiyesini çok iyi bilmemiz ve nesillerimize aktarmamız gerekir. Batının gözünü kapattığı ve bizim yüreklerimizin, ciğerlerimizin dağlandığı, son günlerde bu daha da çok önemelidir. Ekranlarda, bulabildikleri beyaz çaputlar ile kuzeyden güneye zorunlu göç (tehcir) ettirilen, çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek demeden katledilen, din kardeşlerimizi gördükçe daha da çok önem arz etmektedir. Allah kimseyi vatansız yurtsuz bırakmasın… 79 yıl önce vatanlarından koparılarak sürgüne gönderilen Ahıska Türklerinin 14 Kasımda yıl dönümüdür. Yaşanılan acılar hala daha dünyanın dokuz ülkesinde sürgünde olan Ahıska Türklerinin yüreğinde ilk günkü gibi tazedir.
“Kıpçak Türkleri arasında yer alan Uruğlar-boylar bu bölgeye yerleştikleri için Ahıska Türkü adını almışlardır. Gürcistan sınırları dahilinde bulunan bu bölgenin coğrafi adının dışında, mevcut mekâna yerleşen Türk boylarının isimlerinin bu coğrafyayla hiçbir ilişkisi yoktur. Ahıska Türklerinin, bir geçiş noktası olan Kafkaslara yerleşmiş olması, kavimler kapısı olan bu bölgede yaşayan bazı milletlere Ahıska Türklerinin etnik yönden bağlı olabileceği düşüncesini doğurmuştur. Bunun için de, Ahıska Türklerinin Gürcü, Tatar, Azeri ve Kıpçak boylarına mensup olabileceği üzerinde durulmuştur.” (Ahıska Türklerinin menşei ve tarihî gelişim seyirleri Mustafa Kalkan)
Hüznün başlangıcı…
19. Yüzyılın başlarını gösterirken, iki büyük devletin kanlı çekişmesi sahnede idi. Osmanlı padişahı II. Mahmut, 20 Ekim 1827 tarihinde İngiliz, Fransız ve Rus donanmalarının Navarin'de Osmanlı-Mısır donanmalarını yakmalarını protesto etmek için Rusya'yla yapılmış olan Akkerman Antlaşmasını iptal etti ve Çanakkale Boğazı'nı Rus gemilerine kapadı. Tabi ki Rusların Yunan bağımsızlığını desteklemesi de bunda ayrıca etken olmuştu. Sonuç olarak her ne kadar Osmanlının toprak bütünlüğü Rusya’nın istediği gibi bozulmamıştı fakat Akdenize inme hayalleri güçlenmişti. Nihayetinde 14 Eylül 1829’da imzalanan Edirne Antlaşması sonucu şimdiki Gürcistan'ın Türkiye sınırında yer alan Ahıska, Rusların kontrolüne bırakılmıştı. Ahıskalılar, 1853- 1856 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı ordusuna yardım ettiler ve savaş sonunda Rusya’nın baskısından kaçmak için Erzurum’a sığındılar. Savaş öncesi bölgede İran’ın da sindirilmesi ile Rusya Kafkas bölgesinde hakimiyetini sağlamlaştırmıştı. Ahıskalı soydaşlarımızın acıları bu saatten sonra hiç bitmeyecekti.
I. Dünya Savaşı’nın sonlarında Rusya karışıktı. İşgal ettikleri Doğu Anadolu ile birlikte Kafkasya’yı da boşalttılar. Bölgede söz sahibi olmak isteyen Ermeniler ve Gürcüler, Ruslardan aldıkları silahlarla etkinliklerini artırmaya başladılar. Göz diktikleri yerler arasında Müslümanların çoğunlukta yaşadığı Ahıska da vardı. Ahıska Türkleri, Osmanlı devletinin bölgeyi ilhak etmesini temin etmek için İstanbul’a bir heyet gönderdi. Sonuçta, Osmanlı devleti Haziran 1918’de Ahıska ve çevresini ele geçirdi ve bölgede mülkî teşkilatını kurmaya başladı.
“1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Kafkasya’daki amacı Elviye-i Selâse ve Ahıska gibi Müslümanlarla meskûn bölgeleri ele geçirerek bu bölgedeki insanların da yardımı ile Orta Asya’ya ulaşmaktı. Bu amaçla Osmanlı ordusu Sarıkamış harekâtını gerçekleştirse de başarılı olamamış ve savaşın ilerleyen yıllarında bırakın yeni topraklar ele geçirmeyi, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz kıyılarının neredeyse tamamını Rus işgali altına terk etmek zorunda kalmıştı. Osmanlı Devleti’ni bu karamsar durumdan çıkaran 1917 Rus ihtilalleri olmuştur.” (Ahıskada Son Osmanlı İdaresi 1918 – Mustafa Sarı).
Her daim yüreği Turan ülküsü ile çarpan soydaşlarımızın çilesi daha yeni başlıyordu. Yıllarca Ermeni ve Gürcü çetelerinden çeken Ahıskalı Türkler, yine bir Gürcünün, en az iki milyon kişinin ölümünden sorumlu olan Stalin’in ikinci dünya savaşında Ahıskalıları askere çağırmasıyla bir üst seviyeye çıkacaktı. Ahıska'daki 220 köyün yer aldığı Adıgön, Ahıska, Aspinza, Ahılkelek ve Bagdonovka ilçeleri askeri birlikler tarafından kuşatıldı. 15-60 yaş arası bütün Ahıskalı erkekleri askere alan Stalin, geride kalan kimi kaynaklara göre 86 bin kimi kaynaklara göre 100 bin çocuk, kadın ve yaşlıyı yük trenlerine bindirerek Orta Asya’ya sürdü. Hem de birkaç saat içinde. Soğuktan ve açlıktan yaklaşık 17 bin kişi hayatını kaybetti. Binlerce kişi de sürgün sonrası hastalıktan…
Bir gece yarısı…
14 Kasım 1944… saat 03:00… kapılar yumruklanıyor, açmayanlarınki kırılarak zorla, tekme ile dipçik ile dövülerek evinden yurdundan sökülüyor… Bir kıyamet… hayvanlar gibi vagonlara tıkıldılar, günlerce tarlalarda yağmur soğuk altında bekletildiler. Hiç kimseye acımadılar, kimsenin gözünün yaşına bakmadılar. Ama onlar sinelerine sakladıkları Kur’an-ı Kerimlere sarıldılar… Biri kaybediyor annesini bulamıyor, biri kardeşini biri ninesini dedesini. Anlatılanlar bunlar. Yaşanılanlar bunlar. Ne eşyalarını alabildiler ne de geride bıraktıklarına dönebildiler.
“Dönemin SSCB Lideri Stalin, İkinci Dünya Savaşı'nda Rus ordusunda savaşmalarına rağmen Ahıska Türkleri için sürgün kararını imzaladı. Karadeniz ve çevresini Türklerden temizlemeye and içmiş Stalin'in emriyle bir gece ansızın gelen haber üzerine doğup büyüdükleri vatanlarından zorla terk ettirilen Ahıska Türkleri, "ölüm katarı" olarak adlandırılan hayvan vagonlarına istiflenerek bilinmez bir yolculuğa çıktı.” (Anadolu Ajansı)
Suçları neydi? Sadece Türk olmaları. Sovyetler Birliğinin güvenliğine tehdit oldukları için ana vatanlarından koparılan ve gittikleri yerde hayatta kalan Ahıskalıların torunları bugün Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan, Rusya, Kuzey Kafkasya, Ukrayna, ABD ve Türkiye’de yaşamlarını sürdürüyor. Stalin’in zulmüne uğramış halklar arasında sadece Ahıska Türkleri sürgün hayatını maalesef devam ettiriyorlar. 1944'te sürgün edilen Kafkas halklarından hiçbir şekilde yurtlarına dönüş yapamayanlar ise sadece Ahıskalılar oldu. Gürcistan, Avrupa Konseyine kabul edildi. Söz vermelerine rağmen ve Ahıskalıların yeniden kendi vatanlarına yerleştirilmesi muhalefetin tepkisi üzerine yerine getirilmedi. Ayrıca sürgün edildikleri bölgelerde insanlık dışı davranışlara maruz bırakıldılar. Şehirlere yerleşmeleri yasaklandı, en ağır işlerde çalıştırılıp işkence gördüler. Öyle ki bulundukları yerden bile ayrılamıyorlardı. 1956 yılına kadar bu sıkı yönetim sürdü. Sadece yerel halkın yardımları ile ayakta kaldılar.
“Ahıskalıların sürgününü bizzat organize eden Stalin rejiminin en acımasız güvenlik görevlisi Sovyetler Birliği Mareşali Lavrentiy Beria yeni rejim tarafından 23 Aralık 1953'te idam edildi. Ahıska Türkleri için sıkı yönetim uygulaması 1956’da kaldırıldı ve Gürcistan dışında Kafkaslara dönmelerine izin verildi. Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan topraklarında yaşayan Ahıskalıların bir kısmı Ahıska’ya yakın olan Azerbaycan topraklarına göç etti, halkın büyük bölümü ise Orta Asya’da kalmayı tercih etti. Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Göç Örgütünün yardımı ile 13 bin Ahıskalı, 2004 ve 2005 yılları içerisinde kısmen ve gönüllü olmak üzere ABD’nin çeşitli eyaletlerinde götürülerek yerleştirildi.” (Anadolu Ajansı – Nazir Aliyev Tayfur)
Tarihimiz boyunca hiçbir millete zulüm etmemiş, fethettikleri topraklarda adalet ile hüküm sürmüş, acıların değil adaletin kılıcı olmuş, kalbinde Turan, dilinde Turan, özünde Turan olan cefakar soydaşlarımıza selam olsun.
Araştırmacı Müslim Soysal
Kaynaklar: Ahıskada Son Osmanlı İdaresi 1918 – Mustafa Sarı, Anadolu Ajansı – Nazir Aliyev Tayfur, Ahıska Türklerinin menşei ve tarihî gelişim seyirleri Mustafa Kalkan.