Gök Sultan Yüce Hakan Cennet Mekan Abdülhamid Han ve o koskoca yalnızlığı

İlber Ortaylı Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek adlı eserinde Osmanlı Hanedanından, “Eski bir hanedan mensubudurlar. İslam dünyasında bu kadar uzun ömürlü olan iki tanesi vardır. Birisi Oğuz Han’dan geldiği söylenen ama ne olursa olsun Osman Bey’den ve babası Gündüz Alp’ten (ki şimdi Ertuğrul Gazi’nin Gündüz Alp olduğu ileri sürülüyor) bugüne kadar devam eden bir hanedan. Yedi asırlık ömrü kesinlikle biliniyor. Öbürü de Cengiz Han’dan gelen Kırım, Kazan, Astrahan hanlıkları gibi sülaleler…” diye bahseder. Ve yine İlber hocaya göre Topkapı arşivleri, sözüm ona şişirilmiş Avrupa hanedanlarından daha boyutlu ve sayısız belgelerle ve kendi deyimiyle Avrupa saraylarından daha teferruatlı bir şekilde önümüzde serilmektedir. Son zamanlarda Türk tarihi dizi filmleri ve dönem yapımları ile merak uyandırsa da ne yazık ki dizlerdeki gibi değildir tarih senaryoları.
Gök Sultan, cennet mekân yüce Hakan II. Abdülhamid Han bu haftaki konumuz. Doğum gününde minnetle anıyoruz. Siz onun sadece son zamanlarında yalnız olduğunu ve etrafının hainlerle dolu olduğunu zannedebilirsiniz. Lakin O, nerdeyse doğduğundan beri yalnız büyüdü, kendini geliştirdi ve tüm cihana nam saldı. O sessiz sedasız bir devdi, nitekim bütün devler çok şiddetli devrilirler. O böyle bir kadere sahip idi.
François Georgeon’a göre Sultan Abdülhamid, dönemin Avrupa denilen arenasında imparatorlukların ulus-devlete dönüşmesi sürecinin en dikkat çekici aktörüdür. Öyle ki, sultanın çabaları filmlere destanlara konu olmuştur neredeyse. O yalnızlıklar içinde 33 yıl dinine bağlı, töresine bağlı bir yenilikçi olmuş ve sayarken yorulacağınız icraatlara imza atmış olmasına rağmen değeri ancak vefatından 105 yıl sonra anlaşılmıştır.
En buhranlı günler, yüce ve kadim bir devletin isyanlarla, mali imkânsızlıklarla, iç karışıklık ve hainliklerle dolu yıllarda çalkalandığı günlerdi. Hiç kimse sessiz sedasız büyüyen ve hatta sarayda varlığı bile unutulan, anne sevgisinden uzak büyümüş bu zeki, iç dünyası bilinmeyen şehzadenin tahta geçmesini beklemiyordu. 21 Eylül 1842 tarihi, bir devre damga vuran, yalnızlığı ile bilinen annesi Tîrimüjgân Kadınefendi’yi henüz 10 yaşında kaybederken baba sevgisini tatmayan bir cihan padişahının doğum günüdür. Sultan Abdülmecid’in ikinci oğlu olan şehzade Abdülhamid’e çocuğu olmayan Piristû Kadınefendi analık vazifesini yapmıştır. Türkiye diyanet vakfı İslam ansiklopedisine göre “Özel hocalar tayin edilerek eğitildi. Gerdankıran Ömer Efendi’den Türkçe, Ali Mahvî Efendi’den Farsça, Ferid ve Şerif efendilerden Arapça ve diğer ilimleri, Vak‘anüvis Lutfi Efendi’den Osmanlı tarihi, Edhem ve Kemal paşalarla Gardet adındaki bir Fransız’dan Fransızca, Guatelli ve Lombardi adındaki iki İtalyan’dan mûsiki tahsil etti. Anne sevgisinden mahrum oluşu, babasının kendisine karşı soğuk davranması onu çocuk yaşından itibaren yalnızlığa mahkûm etmiştir. Taht için uzak bir namzet oluşu dolayısıyla saray muhiti de kendisine pek ilgi göstermemiştir. Saray halkı ve devlet büyükleri zeki, fakat düşünce ve kanaatlerini asla dışa vurmayan Şehzade Abdülhamid’i pek sevmezdi. Bu yüzden herkesin uzak kaldığı bu akıllı şehzade, ancak Pertevniyal Kadın’ın yardımı ile Sultan Abdülaziz’e yaklaşabildi. Zekâsı ve politik kabiliyeti dolayısıyla amcası Abdülaziz, onun serbest bir ortamda yetişmesine imkân verdi. Mısır ve Avrupa seyahatlerine onu da götürdü.”
Tahta çıkmadan önce marangoz atölyesi ve tarım gibi faaliyetler ile borsa iştirakleri gibi konularda kazanç sağladığı iletilir kaynaklarda. Ayrıca yabancı devletlerin Osmanlı Devleti üzerindeki emellerini öğrenmek amacıyla yabancı basın ve yayınlara çok ilgi göstermiş olduğu bilinmektedir. 34 yaşında 31 ağustos 1876 Perşembe günü tahta çıktı 34. Padişah ve bazı kaynaklara göre 99. bazı kaynaklara göre 113. İslam Halifesi Sultan Abdülhamid Han. Payitahtta ilk yılı çok hızlı geçecekti. Batı devletlerine her daim dengeli bir politika uyguladı. Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye için en sıkıntılı günlerdi. Bosna hersek ve Bulgar ayaklanması, Sırbistan ve Karadağ muharebeleri, Girit’teki huzursuzluk Rusya’nın toprak kapma çabası ve Osmanlıya müdahaleleri… Alışılmadık bir şekilde başladı. Hükümet üyelerine verdiği yemekteki konuşmasıyla milli birliğe önem vermesi, ulemaya özen göstermesi askerler ile yemek yiyerek gönlünü almak gibi uygulamaları çok başarılı olmuştur. Bu sayede ordu Sırp cephelerinde başarılar elde etti fakat Rus ültimatomu ile 3 aylık ateşkes imzalanması Sultanın elini ayağını bağlamıştı. Şark meselesi dediğimiz Devlet-i Aliyye-i için çok önemli olan konu İngilizlerin baskısıyla İstanbul’da toplanacak Tersane Konferansında ele alınması Sultanı endişelendiriyordu. Alınacak kararlar muhakkak ki devlet zararına olacaktı.
Yine Türk Diyanet vakfı ansiklopedisinin aktardığına göre, “Bu sırada padişahla hükümet arasında mabeyin kâtiplerinin tayini yüzünden ilk anlaşmazlık çıktı. Mütercim Rüşdü Paşa’nın istifasını padişah kabul etmedi. Sırplarla barış yapılmasını istemeyen bir grubun Midhat Paşa ve arkadaşlarını öldürmeyi, II. Abdülhamid’i tahtından indirmeyi planlayan komploları ortaya çıkarıldı. 400 kişi tutuklandı. Anayasa hazırlığı için Müslüman ve gayri Müslimlerden bir komisyon kuruldu. Bu sırada Midhat Paşa ile anlaşmazlığa düşen Mütercim Rüşdü Paşa istifa etti. 19 Aralık 1876’da sadarete Midhat Paşa getirildi.”
Tersane konferansındaki tekliflerin ağırlığı…
23 Aralık 1876 Kānûn-ı Esâsî ilân edilse de, İngiltere’nin çağrısıyla toplanan devletler bu ilanı görmezden gelerek Osmanlı devletini boyunduruk altına vurmak için hazırlanmış tekliflerini sundular. Ne var ki padişahın emriyle 18 Ocak 1877 günü toplanan ve askerî, mülkî ve adlî üyelerle hükümetin ve gayri Müslim ruhanî reislerin katılmasıyla oluşan 180 kişilik Meclis-i Umûmî’de görüşülerek oy birliğiyle reddedildi. Sadrazam Midhat Paşa ‘nın ayak oyunları nedeniyle Rusya ile karşı karşıya gelecek 93 harbi denilen ağır bir yenilgiyi sinesinde karşılamak zorunda kalacaktı. Ruslar Edirne’ye girdiler ve Yeşilköy’e kadar geldiler. Doğuda Kars düştü ve Erzurum’a kadar geldiler. On binlerce Müslüman şehit oldu ve bir o kadar muhacir Anadolu’ya yerleştirildi. Meclis karışıktı ve anlaşma yoktu. Devreye İngiltere sokuldu Sultan devleti bu duruma düşürüp hiçbir suçu yokmuşçasına padişahı suçlayan meclisi mebusanı süresiz kapattı. Rusya durmuyordu. Üstünlüğünü kabul ettirmek için Ayastefenos Anlaşması denilen bir zulmü Sultanın önüne sürdü. Şartla çok ağırdı. 29 maddelik bu anlaşmaya göre, Batıda Bulgaristan prensliği kurulması isteniyordu. Makedonya, Batı Trakya, Kırklareli Rusya’nın gözetiminde olacak bu prensliğin emrine verilecekti. Kars Ardahan Batum, Rusya’ya verilecek Karadağ ve Sırbistan’ın özgürlüğü kabul edilecekti. 245 milyon Osmanlı altını savaş tazminatı olarak istenmesi de maddeler arasındaydı. Sultan Abdülhamid bunu asla kabul edemezdi. İngilizler, çıkarlarına ters düşen bu anlaşmayı Hint yolunun tehlikeye girdiğini görerek, Paris anlaşmasını ihlal ettiğini öne sürmüşler ve uluslararası bir konferansta düşünülmesini istemişlerdi. Tabi bunu bedavaya yapmayacaklardı. Hedefte Kıbrıs vardı. 4 Haziran 1878 de imzalanan anlaşma ile Kıbrıs'ın yönetimi geçici olarak İngilizlere bırakılıyordu. Hükümet, Sultanı buna zorlasa da O, bu anlaşmaya çok direndi. Egemenlik haklarına uyulması koşulunu kabul ettikleri bir belge istedi. Bu şart İngilizlerin hoşuna gitmeyecek ve Osmanlıyı adeta yalnız bırakarak kargaşaya sürükleyeceklerdi. Yıllar çok acımasız bir şekilde sultana saldırılarla geçti. Düvel-i Muazzama (büyük ekonomik ve askeri güçler) ile içteki hainlere rağmen o kadar çok yeniliğe ve işlere imza attı ki saymakla bitmez. Ama biz saygımızdan hepsini sıralayalım…
Memurlara sicil tutulmaya başlandı. Mülkiye (Siyasal Bilgiler),Fakülte düzeyine getirilerek açıldı. Eski Eserler Müzesi açıldı, Hukuk Fakültesi açıldı. Muhasebat Divanı (Sayıştay) kuruldu, Güzel Sanatlar Fakültesi açıldı. Ticaret Fakültesi açıldı, Yüksek Mühendislik Fakültesi açıldı. Dârülmuallimât (Kız Öğretmen Okulu) açıldı. Terkos Suyu hizmete girdi, Bütün yurtta İdadiler (Lise) açılmaya başlandı, Ziraat Bankası kuruldu. Bursa'da İpekhane açıldı, Emekli Sandığı kuruldu. Halkalı Ziraat ve Veterinerlik Fakülteleri açıldı, Bursa Demiryolu hizmete girdi. Aşiret Okulu açıldı, Bütün yurtta Rüşdiyeler (Ortaokul) açılmaya başlandı, yeterli mi? Yetmez Sultana da yetmedi. Kudüs Demiryolu hizmete girdi, Ankara Demiryolu hizmete girdi. Kâğıt Fabrikası kuruldu. Kadıköy Gazhanesi kuruldu, Beyrut'ta liman ve rıhtım inşaa edildi. Osmanlı Sigorta Şirketi kuruldu, Kadıköy Su Tesisatı hizmete girdi. Selanik-Manastır Demiryolu hizmete girdi. Şam Demiryolu hizmete girdi, Eskişehir-Kütahya Demiryolu hizmete girdi. Galata Rıhtımı inşa edildi, Beyrut Demiryolu hizmete girdi. Darülaceze (Kimsesizler yurdu) hizmete girdi. Mum Fabrikası kuruldu. Afyon-Konya Demiryolu hizmete girdi, Sakız Adası'nda Liman ve Rıhtım inşaa edildi. İstanbul-Selanik Demiryolu hizmete girdi, Tuna Nehri'nde Demirkapı Kanalı açıldı, Şam-Halep Demiryolu hizmete girdi. Şişli Etfal Hastanesi hizmete girdi, Hicaz Telgraf hattı kuruldu. Hama Demiryolu hizmete girdi, Basra-Hindistan Telgraf hattı Beyoğlu'na bağlandı. Hamidiye Suyu hizmete girdi (hani son günlerde gündeme gelen HMD su var ya o işte). Dünyanın ilk dişçilik okulunu kurdu, Paris'te İslam Külliyesi kurdu. Selanik'te Liman ve Rıhtım inşaa edildi, Haydarpaşa Liman ve Rıhtımı inşaa edildi. Sirkeci Garı ve Haydarpaşa Garı, Maden Fakültesi açıldı. Şam Tıp Fakültesi açıldı, Haydarpaşa Askeri Tıp Fakültesi açıldı. Trablus-Bingazi Telgraf hattı kuruldu. Konya Ereğlisi'nde demiryolu hizmete girdi. Trablus Telsiz İstasyonu kuruldu. Bütün yurtta Telsiz İstasyonları kuruldu. Medine Telgraf Hattı kuruldu. Şam'da Elektrikli tramvay hizmete girdi. Hicaz Demiryolu hizmete girdi. 27 Ağustos'ta İstanbul’dan kalkan tren, 3 gün sonra Medine'ye ulaştı. Pekin'de Üniversite kurdurdu. (Dar'ul Ulum'il Hamidiye = Hamidiye Üniversitesi). Her yıl 30 bin saksı satın alıp çiçek ektirdi. Döneminde yaptırılan Demiryolları (Hicaz vb.). nefesiniz mi kesildi? Size de birilerini hatırlattı değil mi? Ayrıca bazı kaynaklara göre Osmanlı dış borcunu 250 milyon dan 106 milyona indirmiş, bu yapılan cami, mescit, medrese, okul, hastane, çeşme, köprü gibi birçok harcamayı şahsi serveti ile karşılamıştır.
En önemli hadisesi imdi geliyor. Yahudilerin Kızıl Sultan demelerine neden olan ünlü toprak isteme olayı. Devlet kurma ümidiyle çıkmıştı Theodore Herzl Sultanımızın karşısına. Osmanlı Devleti'nin borçlarının silineceğinin teklifinde bulunan Yahudilerin önderi, Abdülhamid Han dağına çarpmıştı. Her türlü iftira ve itibarsızlaştırmaya maruz kalan Sultan ayrıca suikast girişiminden de kurtulmuştu. Bir dönemin çocuklarına bunu öğrettiler. Kızıl Sultan!
Sonuç ne mi oldu? 31 Mart vakası ittihat ve terakkinin ekmeğine yağ sürmüş idi. Bu olay başlı başına incelenecek bir olaydır. Nihayetinde Sultana karşı yapılan darbe başarılı olmuştur. 33 yıl nice badirelerle nice hainliklerle nice zulümlerle başa çıkmıştır. Dinine ve töreye bağlı doğu ve orta doğunun hamisi olmuş, icraatlarıyla halkını payidar etmiş, Osman Bey’in ulu çınarının son dallarından Gök Sultan Yüce Hakan Abdülhamid Han (cennet mekân) siyaset arenasından çekilmiş idi. Kardeşi Sultan Reşat darbelerden ötürü ittihatçılarla birlikte hareket etmiştir. Ama bu Ortadoğu’nun kan gölü olmasını engellememiş, Arap kabilelerinin İsrail’e boyun eğmesinin önünü açmış ve bu cepheler teker teker düşmüştür. 27 Nisan 1909 dan sonra sürgün yıllarını Selanik’te geçiren Sultan Abdülhamid Han, 10 Şubat 1918 günü rahatsızlığı nedeniyle yalnızlık içinde bu cihanı terk etmiştir. Ruhun şad olsun Cennet Mekan Abdülhamid Han.
Araştırmacı Müslim Soysal
Kaynaklar; İlber Ortaylı “Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek”, MEB yayınları Şanlıurfa Viranşehir Sultan Abdülhamid Han İmam Hatip yayınları web yayınları, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Web Yayınları,