Osmanlı Devleti’ni fiilen bitiren Mondros Ateşkes Antlaşması hakkında ne biliyorsunuz ?
Niyaz-i Mısri Hazretleri size bir şey çağrıştırıyor mu?
Bir tasavvuf büyüğüne, Şeyh Edebali hazretlerine, gösterilen saygı ile kurulan Osmanlı Devleti'nin, bir başka tasavvuf büyüğüne yapılan hakaretle yıkılma sürecinin sona erdiği yerdir.
Niyaz-i Mısri hazretleri yaşadığı devrin en büyük alimidir. Evliya bir zat. Hatta şunu da diyebiliriz ki o devrin kutbu.
‘’Niyazi Mısri’nin macerası 1617’de Malatya’nın bir köyünde başlamış. Küçük yaşlardan itibaren büyük alimlerden dersler alarak başladığı ilim hayatı sonucunda Kahire’ye kadar gitmiş. Orada gördüğü bir rüyada,Şeyh Abdülkadir-i Geylani buralarda boşuna dolaşmamasını, aradığı mürşidin bu şehirde olmadığını, Anadolu’da olduğunu söylemiş kendisine. Bunun üzerine yeniden Anadolu’ya dönmüş. Bir süre Anadolu’da arayışını sürdürse de rüyalar devam etmiş. Ümmi Sinan hazretlerine kavuşuncaya dek bu yolculuk ve rüyalar sürmüş. Ümmi Sinan’ı bulunca neredeyse kalbinin şifasını bulmuş.’’
Daha sonraları 44 yaşına basmış olan Niyazi Mısrı’yi önce Bursa’da, sonra da payitaht İstanbul’da görüyoruz. Kendisi de ulemadan olan Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa döneminde Osmanlı düzeninin ideolojik gelgitleri sık sık yaşanmaya başlamış o sıralarda. Tekkeler kapatılmakta, zikir ve semah yasaklanmakta, dervişler tutuklanmaktaymış. Niyaz-i Mısri bir Cuma günü İstanbul’da, Ayasofya Camisi’ne gitmiş. Padişah IV. Mehmet namazı Ayasofya’da kılıyormuş. Niyaz-i Mısri, Cuma vaazına çıkmış ve zikrin faziletlerinden, tarikat mensuplarının din ve millete yaptığı hizmetlerden, tekkelerin birer ilim ve irfan merkezi olduklarından ve yetiştirdiği büyük şahsiyetlerden söz eden tesirli bir konuşma yapmış. Tekkelerin kapatılmasıyla bu irfan ocaklarının söndürülmek istendiğini söylemiş. Padişah bu vaaz sonrasında harekete geçmiş. Tekkeler açılmış; yine devranlar, zikirler, semahlar başlamış, irfan ocaklarının kandili yeniden uyandırılmış.
Niyaz-i Mısri’nin ilerdeki vatanperver çabaları, onun başına büyük işler de açmış. 1672 yılında Polonya seferine çıkılacağı sırada padişah, manevi destek olsun diye onu ve müridlerini de sefere davet etmiş. Ancak ateşli konuşmalarla etrafına topladığı binlerce adam, yönetimi ürkütmüş, onun silahlı bir ayaklanmaya önderlik edeceğinden korkulmuş ve sonuçta Rodos adasına sürgün edilmiş. Dokuz ay kalmış bu ilk sürgününde. Yeniden Bursa’ya dönmüş.
Niyaz-i Mısri, Sultan II.Ahmet’in iktidarı döneminde Avusturya muharebesine davet edilmiş. Sultan Ahmet kendisine karşı büyük bir saygı ve sevgi beslemekteymiş. Bu yeni genç padişahın Niyaz-i Mısri hazretlerine olan bu sevgisi, saray etrafında çıkarları olan bazı çevreleri çok rahatsız etmiş. Niyaz-i Mısri’nin cifir ilmiyle ileride olacak bazı şeylerden bazı kişilerden verdiği haberler ve bunların zamanı gelince aynen dediği gibi çıkmasından büyük rahatsızlık duyuyorlarmış. Çünkü artık saray etrafında çok akçeli işler dönmeye başlamış.
Niyaz-i Mısri hazretleri padişahın mektubunu alınca dervişlerine, “Allah için cihad etmek isteyen benimle gelsin” demiş ve silahlarıyla beraber üç yüz kadar dervişini toplamış. Bu durum bahsettiğim o akçeli işlere karışan bazı saray çevresini rahatsız etmiş. Yeni padişahı, Niyaz-i Mısri’ye karşı türlü iftiralarla kötülemeye başlamışlar. Tabii ki bunda özellikle cifir ilmiyle gelecekten verdiği haberleri büyücülük, kahinlik gibi sözlerle yaftalayarak padişahı etkilemeye çalışmışlar.
Niyaz-i Mısri’nin devlet içinde farklı yapılanma niyetleri olduğu dedikodularına aldanan padişah, bizzat savaşa katılmak yerine dergahında ordunun muzaffer olması için dua buyurmasının daha uygun olacağını söyleyen bir mektup göndermiş sonradan. Niyaz-i Mısri “işittik, itaat ettik” deyip Bursa’ya geri dönmüş. Fakat genç padişah kendi gönlündeki sevgi ile etrafındakilerin anlattıkları arasında bocaladığı için bir hafta sonrasında tekrar çağrılmış, “Küffarla vuruşurken sen de bizimle ol, senden manevi kudret alalım.” Tarzında sözlerle Niyaz-i Mısri, tekrar dervişlerini alıp, Edirne’ye gitmiş. Edirne’ye yakın bir yerde konakladıkları sırada bir üçüncü ferman gelmiş ve Niyaz-i Mısri’nin tekkesine dönüp duada bulunması istenmiş. Tabi burada o bahsettiğim saray çevresinin akçeli işlerine karışanların türlü oyunları olmuş. Niyaz-i Mısri’nin iş başında bulunan hainleri padişaha tek tek bildireceği söylentisi, devlet adamları arasında, özellikle de Kadızadelilerden Vani-i Cani lakaplı Mehmed Efendi’de telaş uyandırmış. Sadrazam Bozoklu Mustafa Paşa, Mısri Efendinin duasını almak isteyen ve sonra sefere çıkılmasını uygun gören Sultan II. Ahmed’i, bu zat geldiği takdirde büyük bir fitne zuhur edeceği yolundaki telkinleriyle fikrinden vazgeçirmiş.
Fakat Niyaz-i Mısri bu kez gelen bu son fermana rağmen Bursa’ya dönmemiş, padişaha çevresindekilerin yanlış bilgi verdiklerini bildiren bir mektup yollayıp, yola koyulmuş. Niyaz-i Mısri, Edirne’ye gelip vaaz vermek üzere Selimiye Camisi’ne indiği zaman, halk caminin etrafını doldurmuş, kalabalıktan içeriye girilemez olmuş. Bu durumu gören sadrazam, Niyaz-i Mısri’nin derhal tutuklanıp sürgün edilmezse büyük bir karışıklık çıkacağını padişaha telkin etmiş. Bunun üzerine Niyaz-i Mısri tekrar Limni’ye sürülmüş. Ayağına bukağı takılarak bir arabaya bindirilip aniden yola çıkarılmış.
Niyaz-i Mısri bu sefer çok incinmiştir ve giderken :
‘’Osmanlı’nın inkırazı, çöküşü, için dördüncü kat semaya bir kazık çaktım. Bu kazığı benden başka kimse çıkaramaz.’’ Demiş.
Bir müddet sonra adada vefat etmiş. Ayağındaki bukağılarla defnedilmiş.
Zaten gerisini biliyorsunuz. Birinci Dünya Savaşı sonunda ateşkes isteyen Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918 yılında Limni Adasında Niyaz-i Mısri’nin gömüldüğü yere bakan Mondros Limanında, Agamemnon zırhlısında yapılan antlaşma ile Osmanlı’nın çöküşü tescil edildi. Osmanlı’yı çökerten anlaşma onca yer dururken Limni adasında imzalandı.’’
Niyaz-i Mısri, zamanın büyük velilerindendir. Hatta zamanın kutbudur. Cifir ilmine hakim olduğu için henüz gerçekleşmemiş bazı şeyler hakkında geleceğe dönük olarak bilgiler vermişti. Cifir ilmi zamanın alimleri tarafından tam olarak anlaşılamadığı için, Niyaz-i Mısri hazretlerinin dedikleri de aynen gerçekleştiği için devamlı surette düşmanlıklara ve iftiralara maruz kalmış. Böylelikle padişah, etrafındaki dalkavuklara inanarak, vatanperver büyük bir Allah dostunu incitmiş, olmaması gereken muamelelere maruz bırakılmış. Hayatını derinlemesine araştıracak olursanız ona yapılanların aslında devletin geleceğine yönelik düşmanlıklar olduğunu, aslında devletin bekasına yapıldığını çok rahat anlarsınız..
Kaynakça : Size Bir Sır Vereceğim | Mustafa KAYA