Zamanın gör dediği… Balfour Deklarasyonu ve pagan Romanın Siyonist oyunu…
Güzel ülkemin gündemi uzun zamandır o kadar yoğundu ki inanın ne yazmaya ne de mecal anlatmaya yetişemedim. Affedin. O kadar zamandan sonra yine kilit bir tarih ile karşınıza geldim. Öyle ki bugün yaşanılan acıların, maalesef izlediğimiz katliamların 107 yıl önce atılmış tohumlarının tarihi…
Mektup…
“Saygıdeğer Lord Rothschild, Majestelerinin Hükûmeti adına kabineye sunulan ve kabul edilen Yahudî Siyonist isteklerini sempati ile karşılayan müteakip deklarasyonu iletmekten memnuniyet duyarım. Majestelerinin Hükûmeti, Filistin’de Yahudîler için bir millî yurt kurulmasını uygun karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Filistin’deki mevcut Yahudî olmayan toplumların sivil ve dinî haklarına ve başka ülkelerde yaşayan Yahudîlerin sahip oldukları haklara ve siyasî statülerine zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı açıkça anlaşılmalıdır. Bu deklarasyonu, Siyonist Federasyonu’nun bilgisine sunmanızdan memnuniyet duyacağım.” Saygılarımla Arthur James Balfour”
2 Kasım 1917 tarihli bu mektup Filistinli kardeşlerimizin acılarının başlangıcını haber veren satırları barındırır. 107 yıl önce bir cihan devletinin en zayıf anlarının şahididir. 1916 yılında Başbakanlık görevini üstlenen Lloyd George bir Siyonist taraftarıydı ve Kabinedeki Dışişleri Bakanı Arthur Balfour yayınladığı deklarasyonla Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasına yardım edileceği sözünü verdi.
Filistin, Yavuz Sultan Selim’in 1517 senesindeki Mısır Seferi ile Osmanlı topraklarına katılmış ve 1917 yılına kadar 400 yıl Osmanlı idaresinde kalmıştır. Tabi karşımıza eş zamanlı olarak şu konu çıkıyor. Yeri gelmişken onu da açıklayalım. Sosyal medya sözde tarihçilerinin son zamanlarda kalemlerinden düşmeyen, Mustafa Kemal Paşa ve Filistin cephesini terk etmesi mevzusu Atatürk düşmanlarının mezesi olma özelliğini koruyor. Oysa ki;
“Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa, 5 Temmuz 1917’de Bağdat’ı İngilizlerden almak üzere 1917 yılının Haziran ayında teşkil edilen Yıldırım Ordular Grubunun 7.Ordu Komutanlığına atanmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Filistin-Suriye cephesinde uygulanması gereken strateji ve taktik konusunda Grup Komutanı Mareşal Falkenhayn ile anlaşamadığından 7.Ordu Komutanlığı görevinden istifa ederek, 1917 yılının Ekim ayı ortalarında İstanbul’a gelmiştir. 7. Ordu Komutanlığı görevinde iken Mustafa Kemal Paşa’nın başta Başkomutan Vekili Enver Paşa olmak üzere devletin ileri gelenlerine dört gün arayla gönderdiği 20 ve 24 Eylül 1917 tarihli raporlarından neredeyse tam bir yıl sonra, Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı Filistin-Suriye cephesinde büyük bir bozguna uğramıştır. Mustafa Kemal Paşa, bahse konu raporlarda devletin en üst makamlarına Filistin-Suriye cephesinde Osmanlı Ordusu aleyhine gelişebilecek tehlikeleri büyük bir öngörü ile bütün çıplaklığıyla göstermiştir. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a gelmesinin ardından 7 Kasım 1917’de Ordu Komutanı sıfatıyla Genel Karargâh emrine verilmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın 7.Ordu Komutanlığı görevinden çekilmesinden yaklaşık üç hafta sonra İngiliz kuvvetleri Birüssebi- Gazze hattını ele geçirmişlerdir. Neredeyse dokuz ay kadar uzun bir süre harp cephelerinden ayrı kalan Mustafa Kemal Paşa, Filistin Cephesi’nde durumun kritikleşmesi üzerine, bizzat Sultan VI. Mehmet Vahdettin tarafından 7 Ağustos 1918’de ikinci defa Filistin’de bulunan 7. Ordu Komutanlığına atanmıştır. Mustafa Kemal vaktiyle istifa ederek haklı sebeplerle bıraktığı bir ordunun komutanlığına yeniden atanmışsa da artık Filistin ve Suriye üzerindeki düşman taarruzunun önüne geçmek imkânsız bir hâl almıştır. Nitekim Mustafa Kemal Paşa’nın cepheye gelmesinden kısa bir süre 19 Eylül 1918 tarihinde İngiliz General Allenby komutasındaki İngiliz Ordusunun genel taarruzu başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa yine de İngiliz kuvvetlerinin genel saldırısını değerlendirmiş ve bu öngörü ile önceden tedbir almış, üç ordu arasından ordusunu en az kayıpla zamanında çekebilmeyi başarmıştır. 7.Ordu Komutanı Mustafa Kemal’in, Halep civarında orduyu yoktan var ederek yeniden düzenlemesi sonucu 26 Ekim 1918’de İngiliz birlikleri ve Şerif Faysal önderliğindeki Arapların ilerleyişlerini Halep’in kuzeyinde Katma mevkiinde durdurmayı başarmıştır. Bu noktada Mustafa Kemal’in bütün çabası mütarekeye dek İngiliz ve Arap birliklerine kuvvet kaptırmamak ve gerekirse çekilerek anayurt topraklarında bir savunma hattı oluşturmaktı.”
İşte durum bundan ibarettir. Fakat konumuz Mustafa Kemal Paşa değil, Siyonizmin pençesinde can veren nice çocuk, kadın, yaşlı ve şahadete yürüyen binlerin yüz binlerin, hangi çıkar ilişkilerinde heba olduğudur. Osmanlı devletinden önce bu toprakların yönetiminin Roma elinde olduğunu unutmamak gerekir. Yahudi toplumunu birer sağmalık olarak gören Roma imparatorluğu, vergiler nedeniyle sürekli kendilerine sorun çıkaran bir toplumu defalarca sürmüş ve baskı altında tutmuştur. Aynı pagan roma kültürü Yahudileri tekrar aynı topraklarda emelleri için kullanmak istemiş ve Siyonizm denilen bir oluşum ile Osmanlı elinde olan enerji yolları üzerine konuşlandırmak istemiştir. Azgın bir köpek gibi arada sahiplerinin elini de ısırsa 20. Yüzyıl başlarından bu zamana Siyonizm çok iyi görevini yapmış ister inanın ister inanmayın başarılı olmuştur. 1922’de İngiltere’nin düzenlediği bir nüfus sayımı Yahudilerin sayısının, Filistin’deki 750 binlik nüfusun yüzde 11’ine ulaştığını gösteriyordu. Bundan sonraki 15 yılda 300 bin Yahudi daha gelecekti.
İşgal…
“11 Aralık 1917’de İngiliz General Allenby’in Kudüs’ü işgal etmesiyle Filistin’de İngiliz askeri yönetimi başlamıştır. ABD Başkanı Wilson’un önerisiyle 1920’de kurulan Milletler Cemiyeti, Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu topraklarını, yenidünya düzeninin ürettiği manda sistemi çerçevesinde 24 Nisan 1920’de San Remo Konferansı’nda İngiltere ve Fransa arasında paylaştırmıştır. Böylelikle Filistin’de 1917 işgalinden beri süren İngiliz askeri yönetimi yerini sivil manda yönetimine bıraktı. Lloyd George, Filistin’i 1920-1925 arasında yönetmek üzere aslen Yahudi olan ve Dünya Siyonist organizayonu içerisinde aktif rol alan Herbert Samuel’i görevlendirdi. Bu yıllar arasında Samuel’in, temel görevi 3 Kasım 1917’de İngiltere Dış İşleri Bakanlığı tarafından yayınlanan ve Filistin’de Yahudi Ulusal Evi kurulmasını vaat eden Balfour Deklarasyonu’nu hayata geçirmekti. Bu doğrultuda hareket eden Samuel, Filistin’de Yahudi nüfusunun artması, ülke yönetiminde Siyonistlerin yer alması için çalıştı. Haliyle bu uygulamalar Filistinli Araplar tarafından tepkiyle karşılanmış ve Yahudiler ile Araplar arasında çatışmalar ve protestolar yaşanmıştır.” Can Deveci (2017)
Kâğıt üzerinde ne kadar kolay anlatılıyor değil mi? Günlerce, yıllarca, asırlarca konuşabilir veya yazabiliriz. Fakat hakikatini bilmeden boşa kürek çekmiş oluruz. Türkiye’nin Güneybatı Asya politikası (inatla Ortadoğu demeyeceğim çünkü bu Siyonistlerin çizdiği haritadır ki bunu defalarca yazdık.) bu bilgiler ışığında değerlendirilmelidir. Neden dâhiliz? Mirasımız nedir? Nerede son bulacak bu zulüm? Bunların hepsi tarihin sayfalarında gizlidir. Ben sadece anlatmak ile mükellefim…
Araştırmacı: Müslim Soysal
Kaynaklar: http://www.cihanharbi.com/filistinde-ingiltere-mandasinin-kurulusu-1917-1925
Figen Atabey 9. Uluslararası Atatürk Kongresi. İsmail Köse Lloyd George Hükümeti: Balfour Deklarasyonu ile Yahudilere Ulusal Yurt Sözü Verilmesi (1916-1920)
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.