Zamanın gör dediği.Çöl cadısı Gertrude.

Zamanın gör dediği… Çöl cadısı Gertrude…
Sizlere anlatmak istediğim şahıs, halkımız tarafından tarihteki önemi neredeyse hiç bilinmeyen bir karakterdir. Öyle bir karakter ki, günümüz siyasi ve tarihi yapısında, yakın doğu, orta doğu ve uzak doğu tanımlamalarını yapmış, sözde modern devletçikler olan Irak ve Lübnan gibi terörize devletlerin oluşmasını sağlamış, Arabistanlı Lawrence’in eline su dökemeyeceği ve hatta öğrencisi olduğu, Arap Milliyetçiliği için “el Hatun, Çöl Kraliçesi, Müminlerin Annesi” olarak anılan ama bizim için “Çöl Tilkisi, Çölün Cadısı” olan Gertrude Margaret Lowthian Bell’den bahsedeceğim.
Yeni dünya düzeninin oluşmasından önce takribi 100-150 yıl gibi bir zaman dilimi öncesi, düşünce felsefe ve politika merkezleri olan Beyrut, İstanbul gibi bir mekânda bir gurup aydın ile bir araya gelip, o zamanın Osmanlı topraklarında yaklaşık otuzdan fazla devletçik kurulacak ve Osmanlıdan farklı sancaklar ve ideolojiler olacak desek ya bize deli derlerdi ya da şarlatan… Geçen onca zamana baktığımızda bu rakamdan daha fazla devletçik kurulmuş, Osmanlı terki mekan ederek yerini Türkiye Cumhuriyeti ‘ne bırakmıştır.
I. Dünya Savaşı’nda, bazı Arap aşiretlerinin, Osmanlı Devleti aleyhine, İngiltere ile müttefik olmalarını sağlayan ve Irak’ın sınırlarını çizen Gertrude Margaret Lowthian Bell (1868- 1926), 1907 yılının bahar aylarında, Batı Anadolu bölgesini ziyaret etmiştir. İzmir, Aydın, Denizli üzerinden Isparta’ya gelen Bell, buradan Konya’ya geçmiştir. Ömrünü, devletinin menfaatleri uğrunda, Osmanlı Devleti’ni parçalamaya adayan Bell, ileride kendisine lazım olacak verileri, bu seyahatleri esnasında toplamıştır. Oldukça ayrıntılı mektup ve günlükleri, 1907 yılı Türkiye’si hakkında, ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel kıymetli bilgiler içerir” der Mustafa Celalettin Hocaoğlu.
Sanırım 2019 yapımı bir film idi. Evangelist ve Hollywood aşüftesi Nicole Kidman başrollü “Çöl kraliçesi” filminde kahramanlaştırılan, hırslarıyla ve Türk düşmanlığı ile yetişmiş 1868 doğumlu bu kadın hakkında sayısız efsaneler üretilmiş bir kişiliğe sahiptir. Dedik ya günümüz coğrafyasına etki etmesi şöyle dursun hırslarıyla 1. Dünya savaşının planları bile onun sayesinde oluşturulmuştur. Sevdiği adamın Çanakkale savaşlarında ölmesinden sonra Türklere düşman olduğu öne sürülse de bu efsane olmaktan ileriye geçememiştir. İngiliz istihbaratının bu nefreti şansa bırakma lüksü yoktur vesselam. Hatta ölümü konusunda da söylentiler mevcuttur. İntihar veya İngiliz istihbaratının tasfiyesi sonucu olduğu gibi.
Muhafazakâr, inançsız ve aristokrat…
Kuzeybatı İngiltere’nin Durham şehrinde dünyaya gelen Gertrude Bell, demir sanayi zengini aristokrat bir aileden peydah olmuştur. Bu zenginliği onun topraklarımızda istediği gibi cirit atmasında finansör olacaktır. Üvey annesi tarafından İngiliz geleneklerine göre yetiştirilmesine ve muhafazakâr bir görüşte olmasına rağmen inançsız ve dinsiz olduğu bilinmektedir. Londra’da Queen’s College’da öğrenim gördükten sonra 1887’de Oxford’da Lady Margaret Hall’ün tarih bölümünden mezun oldu. Aslında mezun oldu denemez. Çünkü dönemin kurallarına göre kadınların ikinci sınıf görülmesi sonucu, yoğun baskılar altında bile üstün performans göstermiş olması ve hatta Oxford’da okuyan ilk kadın (İlk tarih okuyan kadın) olmasına rağmen diploması verilmemiştir. 1892 yılında Tahran’da İngiliz elçisi olan eniştesi sayesinde İran kültürü ile tanışır (işte burada görevi başlıyor). Farsça öğrenir. Ünlü şair Hafız’ın şiirlerine hayranlık duyar ve İngilizceye çevirir (Poems from the Divan of Hafiz). 1894’te Safar Nameh, Persian Pictures başlığı altında imzasız olarak yayımlanan ve İran ile Osmanlı Devleti hakkındaki görüşlerini yazdığı bu kitap ölümünden sonra yeniden yayımlanır. Her zaman merakı Anadolu ve Mezopotamya topraklarındaki medeniyetleri üzerine olmuştur. İngilizce dışında, Fransızca, Almanca, Türkçe, Kürtçe, Arapça, Farsça ve birkaç dil daha konuştuğu biliniyor. Arkeoloji özel ilgi alanı olmakla birlikte 1899 yılında Kudüs’e yaptığı seyahat sonucu Arapların yaşam şekli ve geleneklerine karşı büyük bir ilgi duyar. Özellikle Suriye bölgesinde çöllerde arkeolojik zenginliklerle meşgul olur. Suriye’den Konya’ya uzanan birçok arkeolojik çalışmaya katılır. Binbir Kilise ve Gılgamış Destanı gibi yazılar yazmıştır.
Anadolu…
1905
yılında Filistin ve Suriye’ye yaptığı gezide Antakya-İskenderun üzerinden Anadolu’ya geçen Gertrude Bell Payas’tan Konya’ya kadar uzanan bir inceleme gezisi yaptı. Bu sırada onu Hıristiyan yapıları ilgilendiriyordu. Burada en önemli çalışması, Karaman’ın 40 km. kadar kuzeyindeki Karadağ’da olmuştur. Binbirkilise denilen bu bölgede Maden şehri ve Değle ören yerlerinde incelemeler yaptıktan sonra Konya yönünde yoluna devam etti. Daha sonra da Konya’dan Meram ve Sille’ye uzanarak buradaki Bizans çağından kalma kiliseleri inceledi. Batının tabiri ile hasta adam Osmanlı Devleti’nin durumunu yakından görmeyi amaçlamış, elde ettiği bilgileri sırası geldiğinde bize karşı kullanmayı amaçlamıştır.
“Bell, İzmir’de, özellikle İngiliz asıllı zengin bir muhitle daha önceden de tanışmaktadır. Bir de İngilter’den getirdiği, arasında politikacıların da bulunduğu referansları ile hemen hemen her muhite girebilmektedir. Babasının eski bir dostu olan Mr. Van Lennep , Bell’in Konya’ya kadar uzanacak olan yolculuğu için gerekli izinleri ve özellikle Ramsay’la yapacakları Binbir Kilise kazıları için lüzumlu malzemelerin tedarikinde yardımcı olur. İngiltere Konsolosu Mr. Cumberbatch ile de görüşen Bell, bu sırada…” şekline aktarır Mustafa Celalettin Hocaoğlu.
Fartuh?...
Özellikle bütün bu çalışmaları sırasında yanından hiç ayırmadığı bir seyis vardır. Ermeni Fartuh. Fartuh çok iyi Arapça ve Türkçe biliyordur ve coğrafyayı iyi tanıyordur. Çok iyi ata binen Gertrude Bell Araplar tarafından hayranlıkla karşılanır. Korkusuz oluşu onu çöllere sürer. Bedevi Aşiretlerinin çadırlarına gidip onlarla korkusuzca iletişim kurar. Bu seyahatlerinin birinde esir düşmesi dahi onu engelleyemez. Kayıtlara göre 1914 Mayıs’ında İngiltere’ye geri döner ve yaptığı çalışmaları yazmaya başlar. Ne gariptir ki dönüşünün hemen sonrası 1. Dünya savaşı çıkar. İngiliz Kraliyet İstihbaratı Bell’i tecrübelerinden yararlanmak için Mısır’a davet eder. Bu, Bell’in siyaset ile ilk tanışması değildir. Daha önce Sultan Abdülhamid yönetimi ile görüşmeler, 31 Mart (sözde fotoğrafçı olarak) olaylarındaki elde ettiği veriler ve Adana olayları ile ilgili pek çok bilgi notu ve mektubu hükümetle paylaşmıştır. Bu kez Churchill'in emrinde Arap İsyanlarını organize etmekte kullanılır. Tabiki halefi ve manevi oğlu Lawrence ile birlikte. Buraya dikkat! Lawrence’ın aşiretleri tanıması ve plan yapması için ona yardım eder. Türklere yakın aileler hangisi çok iyi bilen Gertrude, isyanın hangi noktalarda kiminle başlayacağına kadar birçok detayın asıl belirleyicisi olmuştur. İstanbul’dan Kudüs’e arkeolojik kazılar ve tarihi araştırmalar(!) adı altında cirit attığı topraklarımızın çizdiği haritalarını İngiliz savaş bakanlığının önüne sererek birçok cephede vatan evlatlarının şehadetlerine neden olur. Bugünkü Irak’ta yaşanan pek çok siyasal krizin temelinde Gertrude Bell’in politik hareketlerinin etkisi vardır. Özellikle Şii ve Kürt halkın başına Sünni Faysal’ın kral olmasında onun parmağı vardır. Amacı ileriki yıllarda savaş sona erse bile Irak ile Türkiye arasında olacak olan birleşmenin önüne geçmek ve bölgede istikrarsızlık sağlayarak Siyonizm’e zemin hazırlamaktır. Fakat tüm planlarında eksik olan karakol devletçiklerin oluşturulması Türk’lüğü bölebilmek için İran’nın tasarımı gerekmektedir aslında Irak planının altında yatan gerçek yeni bir İran tasarımıdır. Bu plan hem Türk’leri dörde bölecek hem de ileriki zamanlarda terör devletçiklerinin kurulmasının önünü açacaktı. Şu anda yaşanan bütün karmaşanın ve krizlerin altında onun yapmış olduğu çalışmalar ve istihbarati bilgiler temel oluşturmaktadır. 1919 yılında gerçekleştirilen Paris Barış Konferansı sayesinde tanıştığı Şerif Hüseyin oğlu Faysal ile dostlukları ölene kadar sürmüştür.
Tarihe kişiler üzerinden bakmak yanıltıcı olabilir. Kişileri kahramanlaştırmak veya hainleştirmek üzere kurulmuş tarih her daim bence yanlıştır. Faka bu şahsiyet gibi ender kişiler etki ettikleri ile yüzyıl hatta yüzlerce yıl sonrasının siyasi, politik, ekonomik yapılarına yön vermişlerdir. Türklerin Güney Batı Asya (sözde orta doğu) üzerindeki hâkimiyetinin sözde özgürlük adı altında cebren ve hile sonlandırılması bugün İslam coğrafyasında bitmek bilmeyen zulüm imparatorluğunun kurulmasını sağlamıştır. Sürekli sorduğumuz acabalar arasında, İslam devletlerinin neden bir olup anlaşarak Filistin gibi bir sorunu çözemediğidir. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi bu ülkelerin siyasi ve demografik yapılarına baktığımız zaman hem başta olan hem de nüfuzu güçlü önderlerine baktığımızda İngiliz oyunlarını ve bu oyunların maşaları olan Gertrude ve Lawrence gibi piyonları görürüz.
Büyük Roma’nın haritasını açıp baktığımızda dünyada akan kanın ve zulmün, bu harita üzerinde net şekilde görüldüğünü tespit edebilirsiniz. Büyük Roma İmparatorluğu’nun yeniden dünya hakimiyetine giden yolunun/planın parça parça uygulanışıdır aslında
Mütefekkir yazar, çevirmen, düşünür ve sosyolog Hüseyin Cemil Meriç’in de söylediği gibi;
“Kıyasıya bir savaştı bu, haç ile hilalin, batıyla doğunun, iman ile inkârın savaşı…”
Araştırmacı Müslim Soysal
Kaynaklar: İslamansiklopedisi.org.tr. Dr. Ahmet Anapalı. Gertrude Bell’in 1907 Yılı Batı Anadolu Seyahati (İzmir’den Isparta’ya ) Mustafa Celalettin Hocaoğlu.