Zamanın gör dediği, Hocalı Soykırımı.

Zamanın gör dediği, Hocalı Soykırımı…
“Çocuğumu ormanda bıraktım geldim. Ah Hagani ah oğlum annen ölsün…”
“Gözümün önünde başını bıçak ile kestiler başıyla top gibi oynadılar…”
“12 gündür soğukta karda yoldaydık. Herkesi öldürdüler. Babamı, annemi herkesi öldürdüler…
Herkesi öldürdüler… Herkesi öldürdüler… Herkesi öldürdüler…
İşittin mi Türk?
“Ey Türk Oğuz Beyleri; milletim, işitin! Üstte gök çökmedikçe altta yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir!”
Yediniz mi yemeğinizi? Çaylar içildi mi? Kahveler? Tatlısı meyvesi… Sevilen diziler derken… Hadi gelin bugün değişik bir şey yapalım. Hani ülkü deriz ya, hani Turan deriz ya, hani vatan deriz ya, hani şan, şeref, kardeş deriz ya, hadi gelin bir(!)likte anıp yâd edelim. Tarihteki şahadetlere şahitlik edelim. Çok değil daha acısı yenicedir. Ben çok iyi hatırlarım. O vakit yeni yetme yıllarım kanım deli akar, bir yanda çalışıp para kazanıyor, bir yandan okuyor ve bir yandan milliyetçi duygular ile vazifelerimizi yapmaya çalışıyorduk. 1988 yılından beri Ermenilerin tacizleri artarak, sessizce geliyordu ve 1992’nin Şubat ayına gelindiğinde çatışmalar şiddetlenmişti. Üç nehrin kıyısında, bölgedeki tek havalimanına sahip ve geçiş yollarına hâkim olan Dağlık Karabağ’ın bu 2500 haneli küçük kasabasında insanlık onurunu kaybedecekti. Gece yarısına yakın başlayan kardeşimin acısında, Ermeni askerlerini, ne beyaz bayraklı teslimiyet ne küçük çocukların çaresizlikleri durduramamıştı. Yaşanılan ve yaşatılanların hiçbir tarifi yok idi. Saldırılardan kurtulup kaçmaya çalışan ve eksi 10 derecede Gargar nehrini geçip ormana sığınmaya çalışan bir grup ile birlikte yaşam mücadelesi veren dönemin valisi Elvan Memmedov;
“Kısa bir sürede Hocalı yanmaya başladı. Evler patlayarak havaya uçuyordu. İnsanlar ölüyordu. Hocalı’nın kırmızı alevleri göğe yükseliyordu. Alevler 16 km uzaklıktaki Ağdam şehrinden görünüyordu. “ diye aktarır.
Bütün dünya izledi…
Aslında Ekim 1991’den itibaren huzur kalmamıştı. Hocalı, Karabağ’ı gözüne kestirmiş ve Azerbaycan’dan koparmak isteyen Ermeniler tarafından kuşatılmıştı. Buraya gelen tek ulaşım yolunu kapatılması nedeniyle sadece helikopter ile irtibat sağlanıyordu. 28 Ocak 1992 yılında Şuşa bölgesi üzerinde vurulan helikopter ile 44 kişinin hayatını kaybetti ve bir daha bölgeye ulaşım sağlanamadı. Ne yardım ulaşabildi ne de onları bölgeden çıkarabildik. Elektrik ve doğalgaz yoktu ve bölgede sıkışıp kalmışlardı. Ruslar ve Ermeniler saldırı planlarını hazırlamışlardı. Çalıntı bahanesiyle Ermenilere verilen silahlar sadece kalaşnikoflardan ibaret değildi. Tanklar ve helikopterler bir anda peydah olmuştu ve SSCB’den kalma bir alayın desteği ile kuşatılmıştı. Karşılarında sadece asker olmayan hafif silahlı gönüllüler vardı. Katliam başlamıştı. Stalin’in böl ve yönet politikası sayesinde Rus’ların eliyle bölgeye yerleştirilen Ermeniler görevlerini ve aldıkları talimatları zevkle uyguluyorlardı. Geçiş koridoru olarak tanımladıkları ve tüm dünyaya aktardıkları yalanlar bir katliamı gölgeliyordu. Yollarda katledilen kadınlar, çocuklar ve yaşlılardan sağ kalanlar ölüm kamplarında işkencelere maruz kaldılar ve bütün dünya bunu izledi. Ardına batı dünyasını alan dönemin Ermenistan başbakanı Petrosyan, Azerbaycan topraklarına saldırmayı kendinde hak görmüş ve Karabağ ile Ermenistan’ın bağlantısını yapabilmek için bu hamleyi yapmış idi. Bu 5 kilometrelik koridor hem Türk dünyasına bir hançer gibi saplanacak hem de emperyalistlerin emellerine hizmet edebilecekti. Azerbaycan lideri Muttalibov bu olaydan sonra istifasını verecekti. Çünkü gerekli önlemleri alamamıştı. İşin arkasındaki elleri kimse görmek istemiyordu.
İtiraf…
26 Şubat 1992 Hocalı Katliamı. 613 Azerbaycan Türkü şehit oldu. Şehitlerin 106 sı kadın, 63’ü çocuk, 70’i yaşlı ve sakat idi. 487 yaralı var iken 1275 kişi ölüm kamplarında işkence görecekti. 155 çocuk yetim ve öksüz kaldı ve günümüzde bile 150’nin üzerinde kayıp var. Buna savaş diyenin aklından şüphe etmek, insanlığını sorgulamak gerekir. Bunun adı soykırımdır. Ve tüm dünya seyretmişti 7000 kişinin yaşadığı küçük kasabada olanları… İngiliz gazeteci Thomas de Waal’in yıllar sonra Ermenistan başbakanı olacak Serkisyan ile yaptığı röportajda kaleme alınanlar bir itiraf niteliğinde idi;
“Hocalı’dan önce Azerbaycanlılar bizi ciddiye almıyorlardı. Ermenileri sivillere zarar vermeyi düşünmeyecek bir millet olarak düşündüler ve biz bu kalıbı kırmayı başardık…”
On yedi bini geçkin Hocalı’lı bugün topraklarından uzakta başka şehirlerde yaşamak zorunda kaldı. Bu vahşet zihinlerden, yüreklerden asla kaybolmadı. Dönemin Hocalı valisi Elman Memmedov aktarıyor; “O dehşeti yaşayan o kız çocukları bugün büyüdüler, evlendiler, evlat sahibi oldular. Onların evlatları bile bugün travmalı. Çünkü onun anasının canında ruhunda o korku ve acı var ve evladına geçmiş idir…” Bu acı mirası sonsuzluğa taşımaktan başka çaremiz yok gibi görünse de son zamanlarda yaşanan gelişmeler bunun devletler nezdinde unutulmadığını göstermektedir. İmdi sahip olunan ivme ve başarılar en azından şehadete yürüyen kardeşlerimizin rahat uyumasını sağlamıştır.
Ben Hocalı’da ölmediysem, burada da ölmeyeceğim. Yani geç öleceğim. Torunlarımı Hocalı’da büyüteceğim. O hayal ile yaşıyorum” diyen ve esir değişimi yapılmak istenmesine rağmen kardeşini yalnız bırakmayı kabul etmeyerek 8 gün işkence gören, dayak yiyen Dürdane Ağayev yan odada da kardeşinin işkence seslerini duyuyor idi.
“Bir gün beni 7-8 kişi dövdü. Bayılmışım, sanki ölü gibiydim. Nabzıma bakmışlar, nabzım atmıyordu. Kalbim durmuştu. Beni dışarıda sokaktaki çöplerin üstüne attılar. Gecenin bir vakti rüyadan uyanır gibi uyandım. Ama hiçbir şey hatırlamıyordum. Gözlerimi açmak istedim ama kirpiklerim donmuştu, aralayamadım. Saatlerce tükürüğümle ıslatıp kirpiklerimi açmaya çalıştım.”
Hangi sözlere sığdırabildiniz imdi bunları? Gözyaşlarınıza hâkim olabildiniz mi? Çocuklarınıza bakıp yutkunmadan ay balam canım balam diyebildiniz mi? Türkün bu cihandaki en kötü acısına şahitlik edip rahatça gözlerinizi kapatabildiniz mi? Biter mi sandınız, Türkün ışığı söner mi sandınız? Yere düşende Türkün kılcı, kalkarken kızıla boyanmaz mı sandınız?
1800 lerden bu yana maruz kaldığımız katliamlar ve şahadetlerimiz şöyledir; Gence Muharebesi (1804) Gence 7 BİN şehit, Ermeni– Katliamları (1905) Bakü, Gence, Nahçıvan, Şuşa 10 BİN şehit, Mart Olayları (1918 ) Bakü 12 BİN şehit, Kuba Katliamı (1918 ) Kuba 17 BİN şehit, Zengezur katliamı ( 1918 ) 16 BİN şehit, Gence İsyanı (1920 ) gence 15 BİN şehit, Gugark pogromu (1988 ) Ermenistan 215 şehit, Kara Ocak (1990) Bakü 140 şehit.
Hocalı (1992) 613 şehit.
BOZKURT OLSUN BİZE KILAVUZ!
Araştırmacı Müslim Soysal