Zamanın gör dediği… Kardeşiliğe uzatılan eller kırılacak…

Zamanın gör dediği… Kardeşiliğe uzatılan eller kırılacak…
“O kadar çok kendini bilmez türedi ki piyasada... Katledilen zulme uğrayan Türk'leri mezhep ile ayrıştıracak kadar bilgi yoksulu örümcek beyinlerinden kurtulup belki vicdanları cız(!) eder deyu yazdık… AZERBAYCAN TÜRK'ÜNE DİL UZATANDAN NE MÜSLÜMAN OLUR NEDE TÜRK ...” Hakan Bayram
Emeği geçen herkese ve özellikle pirim Hakan Beye teşekkürü bir borç bilirim.
Benim nezdimde 19 ve 20. Yüzyıl tarih sahneleri, Türk dünyası filminin en ürpertici, en vahim en çetrefilli ve bizim bu vakitten baktığımızda en hüzünlü sahneleridir. Özellikle Kafkasya ile Güney batı Asya coğrafyası, çakalların, ajanların, isyanların ve katliamların beşiği olmuş durumda idi. Nihayetinde ortada kocaman, bereketli, enerji dolu bir pasta ve o vakte kadar barış, adalet, huzur içinde yaşayan Türklerin hâkimiyetinde bir mekân vardır. Bu vahşetin neden Türk milleti üzerinde dolaştığını irdelemeyeceğim. Yazımız Azerbaycan Türküne dil uzatanlara.
İran coğrafyası tarih boyunca Türklerin hâkimiyeti altında kalmış, Türklerin tarihî anayurtları olan bir coğrafyadır (Gökdağ-Doğan 2016: 11). İran Türkolojisinin üstadı Doerfer, Farslarda Türklere karşı gizli bir düşmanlık duygusu bulunduğunu belirtir ve bunun 997’den 1925’e kadar yani neredeyse 1000 yıl boyunca İran’ın Türk hâkimiyeti altında kalmış olmasından kaynaklandığını ifade eder (1987: 242-243).”
Güney Azerbaycan Bölgesinde çoğunlukta olan İran Azerbaycan Türkleri dışında Kürtler (%7) ve Ermeniler (%0,1) gibi çeşitli etnik gruplar yaşamaktadır. Güney Azerbaycan Türkleri günümüzde 35 milyon olarak tahmin edilmektedir. Bölgedeki Türk Boyları Afşar boyu, Kaşkaylar, Şahseven, Kaçarlar, Karapapaklar, Hamse Türkmenleri, Mişkinler, Delikanlu aşireti, Kelişanlu aşireti, Şabsanlı, Mukriler, Kapanaklar, Çardovlu, Mukaddem boyu, Küresünniler, Darilu, Beybağlu, Çeğini, İmarluları, Kasımluları, Kiresunlu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, İlhanlı, Kızılayak, Başoğuz, Uğurlu, Kovanlı, Karasanlı, Karadolaklı, Tahtakapılı, Karababalı, Kalaçlı, Muganlı, Hıtaylı, Avkanlı, Kızılkeçili, Karaenikli, Karaçaylı, Osanlı, Umanlı, Kıyamandili, Çarıklı, Porsunlu, Develidir.
“İran’da yaşayan Türkleri ifade etmek için farklı kavramlar kullanılmaktadır. 1891’de Azerbaycan Türkçesi’nde yayınlanan ilk gazetelerden biri olan “Keşkül”, “Azerbaycan Türkü” kavramını kullanmıştır. Bu konuda Güney Azerbaycan’da kimlik ifadesinde bir bütünlük olmadığı görülmektedir.2 Azerbaycanlı, Türk, İranlı, İran Azerisi, İran Türkü, Azeri Türkü kavramları Güney Azerbaycan halkından söz etmek için kullanılmaktadır.”
İran’ın askeri ve güvenlik uzmanlarına göre, Güney Azerbaycan’ın jeopolitik ve jeostratejik konumu, bu bölgeyi Ahvaz bölgesinden sonra İran’ın en önemli stratejik sınır bölgesi yapmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti, Irak, Ermenistan, Güney Azerbaycan ile toplam 1.434 km ortak sınır çizgisine sahiptir. Bu çizgi Güney Azerbaycan Bölgesi’nin İran için stratejik öneme sahip bir sınır bölgesi olduğunu göstermektedir.
Çarlık Rusyanın İran topraklarını işgalinin önünde duran tek güç olan Osmanlı devletidir. Osmanlı ile Rusya arasında 12 Temmuz 1724 İstanbul Antlaşması ile sınırlar belirlenmiştir. Hazar Denizi’nin tüm Batı ve Güney kıyıları Rusya’ya, Güney Kafkasya’nın tüm doğu kısmı ve Güney Azerbaycan, Osmanlı Devleti’ne ait olmuştur. 1804-1812 Rus-İran Savaşı sonunda Fath Ali Sah, Rusya ile 1813 Gülistan Anlaşması’nı imzalamıştır. Sakın ola bu savaşta Farslılar savaştı sanmayın Rusya ile savaşan yine Türkler idi. Bu anlaşma Azerbaycan’ın bölünmesi sonucunu doğurmuş, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Kuzey kesimindeki Rus hâkimiyeti kabul edilmiştir. Gülistan Anlaşması ile Bakü, Karabağ, Gence, Kuba, Şeki, Şirvan ve Lenkeran Hanlıkları arazileri Rusya’ya bırakılmış, Rusya ilk defa Hazar Denizi’nde donanma bulundurma hakkı elde etmiştir. Ancak bu durumdan memnun olmayan İran, bir kez daha Rusya ile savaşa gitmiştir. 1828’de ikinci Rus-İran Savaşı sona erdiğinde, Türkmençay Antlaşması İran tarafından imzalanmıştır. Azerbaycan Coğrafyası’nın bugünkü haliyle ikiye bölünmesi, İran ve Çarlık Rusya arasında gerçekleşen bu savaşlar sonucunda imzalanan 1828 tarihli Türkmençay Anlaşması ile gerçekleşmiştir. İran- Rusya arasındaki anlaşmalar ile Rusya, Erivan, Nahçıvan ve Ordubad Hanları üzerinde hâkimiyet kazanmıştır. Türkmençay Anlaşması ile çizilen sınırlarda bu bölgede yaşayan topluluğun etnik özellikleri dikkate alınmamıştır. Türkmençay Anlaşması’na göre Aras Nehri’nin kuzeyinde kalan kısım Çarlık Rusyası’na, güneydeki Türk nüfusun çoğunluğunu içeren bölge ise İran’a bırakılmıştır. Bölünme her iki tarafta kalan Türklerin hafızalarında kötü bir yer teşkil etmiştir ve halen etmektedir. Her şeye rağmen kuzey ve güney arasındaki sınır, iki grubun etkileşimde bulunmalarına engel olamamış, Tebriz ve Bakü arasında gerçekleşen ticari ve siyasi faaliyetlerin yanı sıra kültürel alışveriş de devam etmiştir ettirilmiştir bunun içinde kanlar canlar yitirilmiştir.
Tabi bölgede bu karışıklık varken ortada İngiliz ve Fransız etkisi aramamak cehalet ile özdeş idir. Mirza Taki Han (Emir Kebir) dönemi reformları ile ilerleyen bölge ne yazık ki İngiliz’in güdümündeki Fars yönetimi yüzünden başarılı olamamıştır. İran Türk’leri kendi topraklarında ve kendi siyasi sistemleri içinde her daim ötelenmişlerdir. Batının bu ilgisi Rusya’nın tedirginliğini körüklemiştir. Sonuç olarak Kafkasya ve Azerbaycan bölgesi üzerindeki haklarından vazgeçmek zorunda kalmıştır. Döneme damgasını vuran Ali Mırza Şah Azerbaycan Valisi olduğu dönemde Güney Azerbaycan’ın meşrutiyete kavuşmasını engellemiş ama başarılı olamamıştır. Tebrizde “Encümen-e Milli Tebriz” kurulmuştur. Yirmi Türk üyesi olan bu encümen sadece politika değil toplumsal meselelerle de ilgilenmiştir. Şii ve Sünni çatışmasına izin verilmemiştir. Türkçe eğitim başlatılmış ve milli bilinç güçlendirilmiştir. Fiyatlar denetlenerek ekonomik gelişmeler takip edilmiştir. Askeri birimler kurularak güvenliğe önem verilmiştir. Güney Azerbaycan’da yönetim bu encümen sayesinde adil şekilde devam eder olmuştur. Ortada mezhep çatışması olmayıp birlik üzre yola çıkmış kardeşlerimiz şaha kalkmış iken ardına Rus desteği alan Şah rahat durmamış, 1908 Haziran’ında Tahran’daki Vladimir Liahov komutasındaki İran Kazak Tugayı’nın yardımıyla Ali Mirza Şah, İran Meclisi’ni kuşatmış ve işgal etmiştir. İnkılâba karşı Şah ihtilali yaklaşık üç yıl sürmüştür. Tebrizde kontrolü Ruslar sayesinde sağlayan Şah, sonuçta 16 Temmuz 1909’da İran tahtından çekilmek zorunda kalmış, İran tekrar anayasal düzene geçmiş ve parlamento açılmıştır.
Kırmızı bayraklar…
Settar Han Karadağlı olsa da “Settar Han Hamaseti” adlı eser, Güney Azerbaycan Türklerinin özgürlük uğruna verdikleri meşakkatli hayatı da yansıtmaktadır. Özellikle Tebriz şehrinin on bir ay boyunca kuşatılması sırasında ortaya çıkan açlık ve kıtlıktan doğan zorluklar, halkın özveri ile bu zorlukları göğüslemesi, halkın azatlık uğruna çektiklerini meşakkatli hayat romanda yansıtılmaktadır. “Settar Han Hamaseti” eserinden yola çıkarak Güney Azerbaycan Türklerinin o dönemki siyasi durumu, sömürgeci güçlerin tutumu ve Güney Azerbaycan Türklerinin tarihte uğradıkları zulümler üzerinde durularak Güney Azerbaycan Türklerinin yakın dönem tarihi olayları konusunda bilgiler verilmektedir.”
1905- 1911 Meşrutiyet devrimi Güney Azerbaycan Türklerinin uyanışı ve anayasal haklar elde etmesine olanak sağlasa da Mirza Ali Şah meşrutiyet yanlılarına çok büyük zarar vermiştir. Evlerinin üzerine önlerine kırmızı bayraklar asan ve Settar Han liderliğinde birleşen Türkler direnişlerini hiç bırakmamıştır. İsyanı bastıramayan Şah; “eğer bize güveniniz yoksa komşu devletlerden birinin bayrağı altında güvende olun” diyerek ayak oyunları yapıp diplomasiye sarılsa da Settar Han “Burada açtığımız bayrak özgürlük bayrağıdır. Bütün dünya bu bayrağın altında birleşmelidir.” Diyerek Şah’a cevabını vermiştir. Lakin devreye Rusların girmesi ile Tebriz Osmanlı’dan koruma istese de dönemin şartlarından dolayı yeterli olmamıştır. Sonuç olarak Settar Han Rusların baskısına dayanamayarak direnişi kaybetmiştir.
“Rusya’nın İran Azerbaycan’ından bu denli endişe duymasının bir sebebi de Osmanlı Devleti, Almanya ve İran üzerinde ortaya çıkmaya başlayan ABD etkisidir. Ayrıca Almanya ve Osmanlı Devleti arasındaki ittifak, İran’ın Hindistan Müslümanlarına ulaşmakta sunduğu stratejik fırsatlar Rusya’yı endişelendirmiştir. Bu ve benzeri endişelerle 1915’de Rusya, İran Azerbaycan’ını resmen işgal etmiştir.”
90 bin canımız şehadete yürüdü..
Eller her yerde idi. Urumiye-Selmas arası kurulmak istenen sözde Ermeni devleti yüzünden 90 bin Azerbaycan Türkünün şahadete yürümesine neden oldu. Bu durum Şeyh Hıyabanı liderliğinde yeni bir direnişin fitilini ateşlemiştir. 7 Nisan 1920 de başlayan İsyanın merkezi Azerbaycan Demokrasi Partisidir. Direnişin adı Azadistan Cumhuriyetidir İran’da kurulan ilk Türk devleti olma özelliği olan Azadistan Cumhuriyeti beş ay gibi kısa bir ömre sahiptir. Bundan 25 yıl sonra 1945’te ikinci bir Türk devleti olan ve yine kısa bir ömre sahip olmasına rağmen Şeyh Cafer Pişevari’nin kurduğu Güney Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti, Türk birliği için çok şeyler başarmıştır.
Pehlevi dönemi Türk karşıtlığı…
1925 Rıza Pehlevi ile İran’da Pehlevi dönemi başlamıştır. Fars milliyetçiliği ile Türk kültürü asimile edilmek istenmiştir. Okullarda Türk dilinin yasaklanması, camilerde Türkçe vaaz yasağı, Türkçe yayın yasağı gibi cenazelerde Türkçe ağıtlarla yas bile yasaklanmıştır. Türkçe yer adları değiştirilmiş, Türkçe isim vermek yasaklanmış ve İran’da resmi dil Farsça olarak kabul edilmiştir. Hatta Azerbaycan Valisi Abdullah Tahmasbî görevden alınmış ve öldürülmüştür. Rıza ikinci dünya savaşı sırasında tahttan indirilse de oğlu Muhammed Rıza Şah, babasının izinden giderek bu işkenceyi sürdürmüştür.
“Antik Pers, Sâsânî ve Sâmânî uygarlıklarının mirasçısı, bin yıldır Türk topluluklarının en yoğun yerleşim alanlarından biri, coğrafî ve kültürel bakımdan Anadolu ve Rumeli Türklüğü ile Orta Asya Türklüğü arasında köprü olan İran, Selçuklulardan, Rıza Şah’ın iktidara el koyduğu 1922 yılına değin, Türk hanedanları tarafından yönetilmiştir. Bu hanedanların etnik bakımından Türk, ana dillerinin Türkçe olması, devletin ve baskın kültürün İranize niteliğini değiştirmemiştir.” Süer EKER
Dönemin kahramanı bu sefer Mir Cafer Pişaveri’dir. Güney Azerbaycanda etkisini arttırmak isteyen Sovyetler Birliği gazeteler, kitaplar yayınlayarak, kütüphaneler, kültür merkezleri açılmasına destek olarak bu emelini yaymaya çalışmıştır. Tabiî ki işin içinde İngiltere de vardır. Bu rekabet bölgede özgürlük hareketini etkilemiştir. 3 Eylül 1945’de Tebriz’de Azerbaycan Demokrat Fırkası (ADF) kurulmuştur. Parti tarihi sürekliliğe işaret etmek için Hıyabani’nin siyasi hareketinin adını benimsemiştir. 2 Ekim 1945 tarihinde ADF birinci kongresini toplamıştır. Kongre sonunda müracaat name adlı on iki maddelik bir bildiri kamuoyuna ilan edilmiştir. Özet olarak bu bildiri ile İran’ın bütünlüğü ve bağımsızlığına saygı gösterilerek, Azerbaycan halkına kültürel özerklik, vilayet encümenlerinin yeniden kurulması ve Güney Azerbaycan'a özerklik tanınması istenmiştir. Türkçe eğitim, toprak reformu, işsizliğin önlenmesi, sanayileşmenin sağlanması, Azerbaycan’da toplanan vergilerin Azerbaycan’a harcanması gibi iktisadi istekler de müracaat namede yer almıştır.
12 Aralık 1945…
Bağımsızlığa giden yola çıkılmıştır. Herkes bu oluşumu muhtarlık gibi görse ve gösterse de kurulan Azerbaycan Milli Hükümeti bakanlar kurulunu atadıktan sonra Tebriz’de bir üniversite açmış ve resmi dili Türkçe yapmıştır. 13 Aralık 1945 tarihinde onaylanan Azerbaycan Milli Hükümeti, çok sayıda reforma imza atmıştır. Bunlardan en önemlisi halkın devlet kurumlarıyla daha yakın ilişkide olabilmesi, halkın ihtiyaçlarının daha kolay tespit edilmesi, dilin ve millî kültürün gelişiminin sağlanması amacıyla on maddelik bir bildiri ile Türkçe dilini resmi dil ilan edilmesidir.
Gizli anlaşma…
Almanya’nın 1945’te müttefik kuvvetler ile yaptığı anlaşmaya göre İran’ın altı ay içinde işgal kuvvetlerinden temizlenmesi gerekiyordu. Sovyet Rusya bunu istememiş ve İran yönetimi maşa başbakan Kavam eliyle Ruslar ile gizli bir anlaşma yapmıştır. Ruslara verilen Güney Azerbaycan petrolleri sonucunda Sovyet ordusu Aras Nehri’nin Kuzeyi’ni kendine bağlamış fakat Tebriz ve çevresini İran’a bırakmıştır. Güney Azerbaycan kaderine terk edilmiştir. Ne de olsa Ruslar istediğini almıştır. Tahran yönetimi, Güney Azerbaycan’ı tekrar kendine bağlama imkânı bulmuştur. İsmail Şems o dönemin durumunu şu sözlerle özetlemektedir: “bizim sloganımız ne Fars ne Rus! Biz güney Azerbaycan’ın Kuzeyle birleştirilmesi fikrine de karşıydık. Böyle bir durumda Rus kontrolü ortaya çıkacaktı. Hedefimiz İran içinde özerklik kazanmaktı. Tek istediğimiz Azerbaycan’ı Azerbaycanlıların idare etmesiydi. Tabii hem Rus hem de İran’a karşı tavrımız onların bizim karşımızda birlik olmasına sebep oldu.” İşin özeti aslında budur. Türk birliği karşısında Düvel-i Muazzama her daim çıkar birliği yapar. Milli mücadeleye katılanları katlettiler. Bir kısmı ise Kuzey Azerbaycan’a sığındılar. 18 bin canımız şehadete yürümüştür. Sonuç olarak İran devleti eski İran-Pers tarihini gözeterek Fars kimliğini ön plana çıkararak tüm Türk kültürünü silmek için düğmeye basmıştır. Yetmemiş bölgeyi yine ikiye yani Doğu Azerbaycan ve Batı Azerbaycan olarak bölmüşler ve hatta Türkiye ile Sovyet Azerbaycan’ı arasındaki kapıları kapatarak ekonomik çöküntüye mahkûm etmişlerdir. Asimilasyon son bulmamış 1950 lerden sonra Türk halkının malları ve toprakları Farslara ve Ermenilere peşkeş çekilerek bölgenin demografik yapısı değiştirilmek istenmiştir. Size tanıdık geldi mi?
Humeyni’yi idamdan kurtaran dini lider…
Humeyni! İran devriminin adı! Şah reformlarının muhalefeti olan bu isim kendilerinden olmasına rağmen Şah onu bile idam etmek istemiştir. Onu kurtaran Tebriz’de Azerbaycan Türkleri’nin dini lider kabul ettikleri Ayetullah Şeriatmedari’dir ve Humeyninin sürgüne gönderilmesini sağlayarak idamdan kurtarmıştır. 1975 yılına geldiğimizde İran Şah’ın ayakları altında inlemekte Türk, Ermeni, Farisi ayırt etmeden idamlar sürgünler baskılar zulümler havada uçmaktadır. Direnişin ve devrimin fitilini yine Güney Azerbaycan yani Tebriz ateşlemiş ve 100 binden fazla insan gösteriler düzenlemiştir. Şah kaçana kadar bu gösteriler Türklerin etkin rolü ile devam etmiş ve Humeyni’ye destek vermişlerdir. Lakin hiçbir vakit bölücü olmamışlardır. Demokratik kazanımlar için mücadele edilmiş İslam ve İran kimliklerine bağlı kalmışlardır. Şeriatmedari’nin buradaki rolü çok önemlidir. İran’ın Amerika gibi yabancı devletlerden aldığı yardımlara karşı çıkmasına rağmen bu işbirliğinin komünizmin karşısında İran’ı korumasını istemiştir. Amacı İslam’ı yaymak için hizmet edecek gençler yetiştirmektir. Şeriatmedari’nin Tebriz’de bulunması, Tebriz’in ülkenin ikinci büyük kenti olması ve Güney Azerbaycan Türklerinin Şeriatmedari’ye duydukları bağlılık, Humeyni’nin son derece dikkatli davranmasını gerektirmiştir. Onun görüşüne göre “hükümet ve ulus gerek duyarsa, velayet-i fakih o zaman devreye girer... Halkın egemenliği yok olmamalı, fakih yani din âlimi, ulus kendisine ihtiyaç duyduğunda yardım etmeliydi.” Devrim Türkler için bir umut olmuştu. Kimliklerini kazanmak için fırsat idi. Türkçe yayın yapan Ulduz gazetesi Türkçe dilini kullanma hakkı için izin talebinde bulunmuştur. Oysaki istenilen olmayacaktır. Türk halkı yine yalnız kalacaktır. 1979 referandumu Humeyni’nin planlarını olduğunu ortaya koymuştur. 2 Aralık 1979’da Tebriz'de büyük bir ayaklanma başlamıştır. Tebriz’de başlayan protestolar hızla Urmiye ve diğer bölgelere yayılmıştır. Azerbaycan Türk'leri Humeyni’ye muhalefetinde Şeriatmedariye destek vermiştir. Kendisine destek veren Şeriatmedari’nin bütün ünvanlarını alarak ev hapsine mahkûm etmiştir. Umutlar başka bahara kalmıştır.
İran – Irak savaşı… SSCB dağılması…
Aslında bu savaş Güney Azerbaycan Türklerinin demokratik haklarını elde etmesi için fırsat olmuş gibi görünüyordu. 1980-1988 arası bu savaşta İran’daki Azerbaycan Türkleri çok büyük rol almıştır. Ne gariptir ki 1980 de de Türkiye'de ihtilal olmuştur. İran milliyetçiliği o dönemler yükselişte olmasına rağmen savaş sonrasındaki süreçte İran Türklerinin talepleri tekrar gündeme gelmiştir Sovyetler Birliğinin dağılması da bu süreçte umutları arttırmıştır. Azerbaycan Cumhuriyetinin bağımsızlığında isim karmaşası olsa da sonuçta İran’daki Azerbaycan Türkleri ile sınır olan Azerbaycan Cumhuriyeti kurulmuştur. 1994 yılına geldiğimizde Ermenilerin Karabağ’ı işgali ve Karabağ Savaşı’nda İran’ın Ermenilere yönelik desteği İran’daki Güney Azerbaycan Türklerinin tepkisini çekmiştir. İran’da Türk milliyetçiliği yükselmeye başlamıştır. Baskılar zulümler katliamlar hiçbir vakit Türk’ü durduramamıştır. Fakat İran’ın Türk milliyetçiliğinden endişe duyması bölgedeki İngiliz güdümündeki çok havlayan hiç ısırmayan İran yönetimini terörizmin destekçisi haline getirmiş ve bu grupları resmen beslemiştir. İran’ın bu korkusu biz topraklarımızı savunurken yaptığımız sınır ötesi operasyonlar için uluslar arası arenada hileli yönlendirme (manipülasyonlar) ile Türkiye’yi hep Osmanlı özlemi yaşamakla suçlamıştır.
GAMOH / Güney Azerbaycan Bağımsızlık Hareketi...
1995 yılında Türklük idealizmi çerçevesinde Mahmut Ali Çehreganli’nin başkanlığında kurulan Güney Azerbaycan Milli Hareketi 1995-1996 İran Meclis seçimlerinde dikkat çekici rol oynamıştır. 1997 deki seçimlerde reformcu Muhammed Hatemi’nin cumhurbaşkanı olması umutları yeşertmesine rağmen yine Güney Azerbaycan Türklerinin istekleri kabul görmemiştir. 2001’de Hatemi’nin ikinci cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, İran’da seçime katılımın en düşük olduğu bölge Güney Azerbaycan’dır. Söylemler ve protestolar yükselmeye başlar. 2002 yılında GAMOH’ın lideri Çöhreganlı’nın İran’dan sürgün edilmiştir. Bu durum GAMOH’un çeşitli ülkelerde büro açmasına ve uluslararası bir boyut almasına sebep olmuştur. İran Anayasası’nın 15. maddesinde açıkça güvence altına alınan anadilde eğitim hakkının engellenmesini İran’ın Türk nüfusuna yönelik sistemli bir asimilasyon çabasıdır.
Çöhreganlı bir röportajında Güney Azerbaycan Türkleri’nin durumunu ve taleplerini şu sözlerle ifade etmiştir; “Fars hâkimiyetinin ağır asimilasyon projesinin etkisi altında kalarak bütün sosyal ve kültürel haklarından mahrumdur. Amacımız milletin milli ve siyasi şuurunu yükseltmek, onu çağdaş, modern ve demokrat bir millet seviyesine çıkartmak, bu aşamaya vardıktan sonra milletimizin mukadderatını kendi eline emanet etmektir. Güney Azerbaycan, bu demokrat ve federal sistemde kendi hâkimiyetini kurarak, federal ve demokrat İran’ın parçası gibi hayatını ve varlığını sürdürebilsin.”
İran’da başa kim geçerse geçsin farklı kültürlerin bir arada yaşamasına tahammülü olmamıştır. Her daim bölücü bir politika ve asimilasyon çalışmaları yürüten bu devlet anlayışı onlara atalarından kalan bir meziyettir. İyonlar üzerindeki etkileri tarihte yazılı durmaktadır. İslam’a yaptıkları tarihte yazılı durmaktadır. Güney Azerbaycan Türkleri en zayıf anlarda bile, o kadar asimilasyona rağmen, binlerce şehide rağmen her daim verilen sözlerin ardından yalnız bırakılmalarına rağmen hiçbir zaman davalarından vazgeçmiş değillerdir.
Nitekim futbol, kulüpler, stadyumlar, yarışmalar gibi etkinlikler ve mekânlar topluma ortak bir hissiyatla bir arada olma imkânı vermektedir. Bu atmosfer zaman zaman “protesto” ve “siyasi uyanış” için olanak sağlamaktadır. TractorSazi taraftarları, Urumiye Gölü’nün politik amaçlarla kasıtlı olarak kurutulduğu yönünde bir algıyla kitle protestolarının yapılmasında itici güç olmuştur. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri raporlarında bazı Azerbaycan Türklerinin “sisteme karşı örgüt kurmak” ve “sisteme propaganda yapmak” suçlamaları nedeniyle tutuklandığı ve hapsedildiği bilgisi yer almıştır.
Türklere hakaret kışkırtmaları…
12 Mayıs 2006 Cuma. İran resmi haber ajansı İRNA’ya bağlı “İran” gazetesinin gençlik eki olan “İran’ı Cuma”’da bir karikatür yayınlanır. Güney Azerbaycan Türklerini hamamböceğine benzeten bu karikatür milyonlarca Türkün sokağa dökülmesine yeter. Tepki hareketleri, çoğunluğu üniversiteli gençler tarafından başlatılmıştır. Türk asıllı öğrenciler bildiriler yayınlamışlardır. Bildirilerde Türklüğün İran Devleti’ne bugüne kadar olan katkıları vurgulanarak “Biz tarih boyunca muhafaza ettiğimiz devletin dönüp de Türklere saldırmasına müsaade etmeyiz. İçteki ve dıştaki Pan İran yanlıları ve Fars şovenleri unutmasınlar, Şah’ı kovabildiğimiz gibi, bize karşı duran diğer güçlere de cevap verebiliriz!” denilmiştir. Tepkilerin yoğunlaşması üzerine söz konusu gazete kapatılmış ve yöneticileri tutuklanmıştır. Bu hareketin bize ve bütün dünyaya gösterdiği kimliğini korumanın yaşadığı devlete hainlik anlamına gelmeyeceğidir. Güney Azerbaycan Türklerinin İran’da azınlık statüsünde görülemeyecek kadar kalabalık bir nüfusa sahip olmalarına rağmen temel hak talepleri karşılık bulmamaktadır. Emperyalizmin ve emperyalizmi elinde tutan siyonistlerin oyuncağı olan İran her daim verdiği sözleri tutmayarak, Türk korkusu ile asimilasyona devam etmiştir. Bu amaca hiçbir daim boyun eğmeyen Güney Azerbaycan Türkleri Turan ülküsü ile yanıp tutuşmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk ve Dış Türkler politikası…
Tam olarak kafasındaki plan bilinmese de, yaptığı icraatlar Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Dünyasına olan ilgisinin ne yönde olduğunu gösteriyor. Anadolu dışındaki Türklerle ilgilenmediğini savunan solcular olduğu gibi Türk milletinin ayrılmaz parçası olan dış Türkler konusunda siyasi birlik amaçladığı aslında açıkça görülebilir. Vefatından sonra Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalan ve Türk milletinin ayrılmaz parçası olan Dış Türkler konusu, devletin gündeminden ve dış politikasından tamamen çıkarılmış, 1940’lı yıllardan itibaren izlenen yanlış politikalarla da, Dış Türklere olan bağlar kopma noktasına gelmiştir. İleri görüşlüğü ile Rusya’nın elbet parçalanacağını söylemiş ve o güne hazırlıklı olunmasını salık vermiştir. Tahran’da Türkiye ile İran arasındaki sınırı belirlemek üzere 1932’de bir antlaşma imzalandı. . Antlaşmayla, Ağrı Dağı bölgesi tümüyle (Küçük Ağrı bölgesi de dâhil olmak üzere) Türk tarafında kaldı ve karşılığında Van’ın Kotur bölgesinden bir arazi verildi. Doç Dr. Ahmet Özgiray’ın 1995’te Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde yayımlanan makalesinde ve Prof. Dr. Nihat Erim’in 1952’de kaleme aldığı makalede de, İran’ın antlaşmayı 1932’de yapılan görüşmeler sonucu kabul ettiği ve Küçük Ağrı Dağı bölgesini Türkiye'ye vermeye razı olduğu yazıyor. Sadece bu bile amacının ne olduğunu açıklıyor. Hatay ile Musul Kerkük politikası da ayrıca incelenmelidir.
Özellikle 1990’lardan itibaren Doğu Blok’unun çözülmesiyle başlayan süreçte, Azerbaycan Türklerinin siyasal yönetime kendi dil, kültür ve kimlikleri ile katılımına, örtülü Farslaştırma politikalarının engellenmesine yönelik talepler ve bu yolda bazı siyasî gelişmeler kamuoyunun gündemine gelmiştir; ancak, mevcut toplum durumunda (konjonktürde) dış ve iç dinamiklerin, Güney Azerbaycan Türklerinin siyasal ve kültürel taleplerini hangi yönde ve ne ölçüde etkileyeceğini kestirmek mümkün görünmemektedir. Bugünlere acı ve baskı ile katliam ile gelmemiş bir Türk toplumu yoktur. Bizleri barbar ve at üstünden inmeyen göçebe bir kültür olarak yıllarca manipüle etme üzerine kurulmuş ayrıca benliğinden ve kültüründen uzaklaştırmaya çalışan politikalara hiçbir daim boyun eğmemiş bir milletiz. 1800 lerden bu yana maruz kaldığımız katliamlar ve şahadetlerimiz şöyledir.
Gence Muharebesi (1804) Gence 7 BİN kişi
Ermeni– Katliamları (1905) Bakü, Gence, Nahçıvan, Şuşa 10 BİN kişi
Mart Olayları (1918 ) Bakü 12 BİN kişi
Kuba Katliamı (1918 ) Kuba 17 BİN kişi
Zengezur katliamı ( 1918 ) 16 BİN kişi
Gence İsyanı (1920 ) gence 15 BİN kişi
Gugark pogromu (1988 ) Ermenistan 215 kişi
Kara Ocak (1990 )Bakü 140 kişi
Hocalı Katliamı (1992 ) Hocalı 600 kişi
İran ordusuna alınan ve savaşlarda şehit düşen Türk sayısı ise 80 bin ila 110 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. Faili meçhul sayısı ise 200 yıl içinde 7000 civarında olduğu tahmin ediliyor.
Bugün doğudan batıya bütün siyasi politik kültürel ve diğer konularda Türk dünyası birlik mesajı vermektedir. Bir adım geriye çıkıp baktığınızda etkin olunmayan, denkleminde Türk izi taşımayan hiçbir konu görülmemektedir. Bu mihnette başarıya ulaşmak için kullanılan söz Türkiye artık Türkiye’den daha büyüktür politikasıyla tüm dünyada Türk Dünyasını yaşatmak ve kültür birliği yapmak, Turan birliğine ulaşmak, bizim, şahadete yürüyen kardeşlerimize borcumuzdur.
Araştırmacı: Müslim Soysal – Hakan Bayram
Kaynaklar:
GÜNEY AZERBAYCAN MESELESİ: TARİHİ VE KÜLTÜREL BOYUTU Seçil ÖZDEMİR
Kafkasyalı, Ali (2011) İran Coğrafyasında Türkler, İstanbul: BilgeOğuz Yay.
Gökdağ, Bilgehan Atsız- Doğan, Talip (2016) İran’da Türkler ve Türkçe, Ankara: Akçağ Yay.
Doerfer, G. (1987) “İran’da Türkler”, Türk Dili, Sayı 431, Kasım 1987
FARSÇANIN KISKACINDA GÜNEY AZERBAYCAN TÜRKÇESİ Süer EKER