Zamanın gör dediği. Qara Yanvar

Zamanın gör dediği. Qara Yanvar…20 Ocak 1990 Kardeşimin acısı…
Çakalın hükmü Kurt ayağa kalkıncaya kadardır.
Biz zalime başkaldırdık deyu tarihte bütün pusatlar başımızın üstünde, bütün hainler karşımızdadır. Bağımsızlığa giden yolda içilen şahadet şerbetinden daha tatlı ne ola? Korkakların ömrü uzun olsun.
Sadece Türkiye de mi duruldu sanırsınız tankların önünde? Bizim milli sporumuzdur tankların önüne çıkmak, boğazımıza sarılan hain elleri kökünden kesmek. Tek silahları inançları olan kardeşlerim Rus ve ermeni askerlerin, tankların önünde siper oldu. Eşinin ölümüne dayanamayıp kendi canına kıyan hamile kardeşlerim… 12-13 yaşlarında daha hayatlarının baharlarını yaşayan minik yürekler… Her şeyden habersiz şehadete yürüyen canlar, bir milleti bağımsızlığına ulaştırdı. Gecenin en karanlık yüzü şafak sökmeden öncedir. Ruhları şad olsun
Glasnost?
80’lerde sıkıntılar yaşayan SSCB, 1985’te Mihail Gorbaçov’un Glasnost(Açıklık) siyaseti ile tanışmış fakat beklediği sonuçları alamayarak hızlı bir çöküşe girmişti. Bu sorunları örtbas etmek ve dağılmayı önlemek için çözümler üretmek yerine topraklarında kışkırtma yöntemine girişmişti. Glasnost yerini böl ve yönete bırakmıştı.
1990 yılının ilk günlerinde Karabağ ve çevresinde Ermeni silahlı gruplarının Azerbaycan köylerine saldırıları ve tacizleri artmıştı. Ermenilerin kışkırtmalarıyla Sovyet ordusu Bakü'ye girdi ve onlarca insan tanklarla ezilerek, kurşunlanarak vurularak şehit edildi. Aslında plan belli idi. Ermeniler desteklenerek Azerbaycan’ın Türkiye ve Nahçıvan ile bağlantısını kesmekti.
“SSCB döneminde bile birkaç kez Karabağ’ın Ermenistan’a birleştirilmesi Erivan’ın amacı olmuştu. Fakat 1987’de Gorbaçov’un Ermeni asıllı ekonomi başdanışmanı Abel Aganbekyan, Paris’e ziyareti esnasında Karabağ’ın Ermenistan’a birleştirilmesini Gorbaçov’a teklif ettiğini söylemesi olayların bizzat Moskova tarafından kışkırtıldığının örneği. O açıklamadan sonra Ermenistan ve Karabağ’da, Ermenilerin gösterileri ile Azerbaycanlılara karşı saldırıları başladı. 1987’nin sonlarında Ermenistan’dan binlerce Azerbaycanlı göçe tabi tutulurken, 1988 başlarından itibaren bu sayı yüz binlere ulaştı. Diğer yandan Karabağ’da silahlı Ermeni çeteleri Azerbaycan köylerine saldırılar düzenledi, evler yakıldı, insanlar katledildi. Tabii bu gibi olaylar Azerbaycan halkının Sovyet yönetimi aleyhine gösteriler yapmasına neden oldu. 1988’in sonlarından itibaren Bakü ile diğer şehirlerin meydanlarında yüz binler gösteri yaparak SSCB yönetimine itirazlarını duyurmaya çalıştı. Sovyet yönetimi ise gösterileri boğmak, organize edenleri hapsetmek ve halkın taleplerini susturmak yolunu seçti. Sonuçta bu durum, Azerbaycan halkının ülkenin bağımsızlığını istemesi talebini seslendirmesini sağladı.” Doç. Dr. Ramin Sadık Bayburt Ünv.
Adım adım katliam…
12 Ocak 1990’da Hanlar ilinin Kuşçu köyüne 500 kişilik silahlı Ermeni grubu saldırarak onlarca insanı katletti. Milli savunma konseyi kuruldu fakat olaylar durulmadı. 13 Ocak’ta bir Ermeni, 2 Azerbaycan Türkünü kasıtlı olarak öldürdü. Sovyet rejimi olayları sinema izlermiş gibi izlemekteydi. 15 Ocak’ta Bakü etrafında neredeyse 50 bin Sovyet askeri vardı. Ayrıca Karabağ ve çevresinde olağanüstü hal ilan edilmişti. Bu olay karşısında istifa nidaları yükselmeye başladı ve gösteriler başladı. Talep basitti yönetimden Ermeni saldırılarına engel olunması isteniyordu. Moskova’ya giden bir telgrafta göstericiler arasında silahlı grupların olduğu mesajı fitili ateşledi. SSCB 19 Ocak’ta gece saat 12.00 de kimsenin haberi olmadan olağanüstü hal ilan etti. Ancak olağanüstü halin halka duyurulmasından 5 saat önce bütün Azerbaycan’ın televizyon ve radyo yayınlarını yapan Büyük Kule’de nedeni belirsiz(!) patlamalar oldu ve televizyon/radyo yayınları kesildi. Halk, olağanüstü halin ilan edildiğini öğrenemedi. Artık Sovyet katillerinin önünde kardeşlerimin iman dolu göğsü dışında hiçbir engel yoktu ve o da buna yetti. Sovyet ordusu, katliamını Neftçala ve Lenkeran gibi diğer illerde de sürdürdü ve 147 Azerbaycan Türkü sivil bakın sivil diyorum katliamın kurbanı oldu. Sovyet ordusu, onları engellemeye çalışan silahsız sivillere mermi yağdırarak kente ulaştı. Tanklar ve ağır zırhlı araçlar insanların üzerlerine sürüldü, ambulanslara ve yolcu otobüslerine ateş açıldı.
Şeref ve kan!
Hiçbir zaman dökülen kanlar boşuna değildir Türk’ün tarihinde. Aslında bir manipülatörün son çırpınışlarıydı verdiği emir. SSCB’nin çöküşüne ilham veren direniş destanı yazılıyordu. Modern Azerbaycan’ın kurucusu olan Haydar Aliyev’in net ve sert talebi katliam sorumlularının cezalandırılması idi. Kardeşlerim hiçbir daim direnişi bırakmadı. Ve nihayetinde 18 Ekim 1991 de bağımsızlık ilan edildi.
“Bu katliamın siyasi ve hukuki değerlendirilmesi, ulusal lider Haydar Aliyev'in inisiyatifinde ve önderliğinde yapılmıştır. Bu tarih trajik olmakla beraber, modern Azerbaycan tarihine bir şeref ve kahramanlık sayfası olarak yazılmıştır. Milli bağımsızlık için savaşan sivillerin katledilmesi, dünyaya totaliter Sovyet rejiminin zalim yüzünü göstermiştir." der Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçisi Reşad Memmedov.
Ok yaydan çıktı…
O gece, hiçbir şeyden haberi olmayan hatta olağanüstü hal ilanından bile bilgisi olmayan halkımızdan 147 şehit verdik ayrıca 744 yaralı ve 400 kadar esir alındı. Şehitler, 31 Mart 1918'de Ermenilerin saldırıları sonucu hayatını kaybeden Azerbaycan Türklerinin mezarlarının bulunduğu, daha sonra Sovyet döneminde park haline getirilen Dağüstü Parkı’na defnedildi. Azadlık Meydanı’nda 1 milyon Azerbaycan Türk’ü toplandı. Qara Yanvar bir budunun sabrının son sınırı oldu. Artık Sovyet yönetimine güvenmek yoktu yüreklerde. Ok yaydan çıkmıştı.
21 Mayıs 1990’da cumhurbaşkanı Ayaz Mütellibov 1918 yılındaki Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulduğu 28 Mayıs tarihini, “Cumhuriyet Günü” olarak ilan etti. Aynı gün meclis binasının üzerine ilk cumhuriyetin üç renkli bayrağı çekildi. Olağanüstü hal devam etmesine rağmen halkın önünde kimse duramadı. Cumhuriyet Günü dolayısıyla Bakü, Gence ve diğer şehirlerde mitingler, etkinlikler düzenledi. 5 Şubat 1991’de ülkenin ismindeki “Sovyet Sosyalist” ibaresi kaldırıldı ve Azerbaycan Cumhuriyeti şekli kabul edildi. Üç renkli bayrak devlet bayrağı olarak onaylandı. Azerbaycan 30 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilan ettikten sonra Ermenistan, Dağlık Karabağ’da hak iddia etti. Bunun üzerinde etnik çatışmalar yaşandı.
Azerbaycan, 18 Ekim 1991’de bağımsızlığını son kez ilan etti. “Kanlı Ocak” Azerbaycan’ın bağımsızlığı oldu. Fakat Ermenistan açıkça Azerbaycan topraklarına karşı saldırıya geçti. Ermeni güçleri Karabağ’da büyük saldırılar düzenledi. 1992 Şubat ayında Hocalı’da yüzyılın en büyük soykırımlarından birini gerçekleştiren Ermeni askerleri, Mayıs’ta Karabağ’ın stratejik şehri Şuşa ile Ermenistan sınırındaki Laçin şehirlerini işgal etti. 1993’te Kelbeceri ele geçirdi. Neticede Ağdam, Füzuli, Gubadlı, Zengilan ve Cebrayıl illeri işgal altına düştü. Yüz binlerce insan yurdundan göç etmek zorunda kalırken, binlerce kişi hayatını kaybetti.
Nobel!
Batının ikiyüzlülüğü bir kez daha sahnede idi. Bunların hiçbiri olmamış gibi katliamın baş sorumlusu olan Gorbaçov’a çok geçmeden Nobel barış ödülü verildi. Hem de 10 ay gibi kısa bir süre sonra.
“Bakü’de olağanüstü hal ilan etmek ve oraya kuvvetler göndermek, siyasi hayatımın en büyük yanlışıydı” diyordu beş yıl sonra Mihail Gorbaçov. Ateşi bol olsun…
34 yıldır biz yaraları sarmaya çalışırken aynı batı hala daha ikiyüzlülük ile Güneybatı Asya’da katliamlara göz yummaya devam ediyor. Fakat artık karşısında oyunu bozan ve kendi oyununu kuran bir Türk dünyası var. Son 20 yıldır uygulanan politikalar ile Turan ülküsü canlanmıştır. Hem askeri hem politik birlik artık şart olmuştur. Sadece dil, sadece kültür ve sadece ekonomik birlik yeterli değildir. Sırtını kardeşine yaslamak, tek pusat olmak vaktidir. Bütün Türk Budunu hiçbir Türk ilinde yabancı konumunda olmamalıdır. İş adamlarından işçilere, siyasetçilerden memurlara, tabiblerden hemşirelere, akademisyenlerden öğrencilere herkes, her Türk rahatça Türk illerinde olabilmelidir. Bu karşımızdaki herkesin korkulu rüyası olacaktır. İmdi tam vaktidir. Türk’e kefen biçenin sonu cehennem ve ateşi bol olacaktır. Ya devlet başa ya kuzgun leşe…

Araştırmacı: Müslim Soysal