Zamanın gör dediği, Türkmençay antlaşması…
İki haftalık yoğunluk ve yorgunluk ile sizlerle buluşamamanın acısı ve özlem ile geçtim bilgisayarın başına. Değerli soydaşımız ve Azerbaycan Türkü gazeteci Nigar Ogeday bacımızın bir paylaşımı sayesinde hatırladım ne yazmam gerektiğini. Aslında atam Oğuz Kağan hakkında yazmayı planlamış idim lakin 18 ve 19. Yüzyılın eziyet dolu izdüşümleri girdabından yine çıkamadım. Ama yine de atam Oğuz’un sözleri ile başlayalım. Soydaşım yüzyıllardır azap çeker, kardeşim asırlardır sürülür, bölünür, kırılır ama asla aman dilemez. Türkün töresi budur, hiçbir daim baş eğme!
“Ey Türk Oğuz Beyleri; milletim, işitin! Üstte gök çökmedikçe altta yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir!”
Öncelikle belirtelim; bahsedeceğimiz antlaşma ve öncesindeki Gülistan Antlaşması, bölgede maşa olarak kullanılabilecek ve her fırsatta Türklerin önüne sürülebilecek bir ermeni devletinin kurulması amacıyla yapılmış bir komplodur ve buna barış antlaşması denmesi acziyetten başka bir şey değildir.
Şah ölür…
Kaynaklar her şeyin, İran Hükümdarı Türkmen Afşarlı Nadir Şah’ın suikast sonucu 1747’de öldürülmesi sonrası başladığını yazar. 19. Yüzyılın henüz başlarında Azerbaycan bölgesinde baş gösteren hanlıklar dönemi, Rus ve İran Safevi güçlerinin bölgesel valsına sahne olacak ve günümüzde yaşanan sorunların temeli olan Türkmençay Antlaşması ile doruğa ulaşacaktır. Özellikle Türklerin bölgede etkisizleştirilmesine yarayan bu antlaşmanın 15. Maddesinden alınan güç ile İran, Osmanlı Devleti ve kendi kontrolündeki topraklarda yaşayan Ermenileri, planlı bir şekilde başta Revan olmak üzere Güney Kafkasya’ya göç ettirmiştir. Böylece Kafkaslarda yapay bir Ermeni devletinin temelleri atılmıştır. Bu coğrafyada kendisine bir müttefik bulma arayışında olan Ruslar, bölgeye Ermenilerin yerleştirilmesi neticesinde bu amaçlarına ulaşmışlardır. Sonuçta maşa olarak kullanabileceği bir Hıristiyan yapı ile her şey daha kolay olacaktır.
Sıcak denizler…
1804 yılında başlayan sözde Rus İran çekişmesinde, İran, bölgedeki hâkimiyetini kaybetmemek için Rusya ile yaptığı savaşlarda yenilince, önce Gülistan Antlaşması (12 Ekim 1813), ardından da Türkmençay Antlaşmasını (10 Şubat 1828) imzalamıştır. Rusya’nın, Kafkaslara bu kadar önem vermesinin sebeplerinden en önemlisi bölgede yaşayan Türkler ile Osmanlı devletinin sınırını kesmesidir. Aksi takdirde Türkistan’a kadar uzanan bir Türk sınırı Rusya’nın emellerine kavuşmasında en büyük engel olacaktır. Bu da Rusya’nın sıcak denizlere inmesini ve bölgedeki en güçlü devlet olmasını engelleyecekti. Rusların dış politikada daha yayılmacı bir siyaset izlediğini çok iyi bilmekteyiz. Özellikle Deli Petro’nun; sıcak denizlere inmek, Kafkasya’nın ticari geçiş özelliğinden ve yer altı zenginliklerinden faydalanmak ve bölgede güçlü devlet olarak kalmak istemesi, Rus politikasını ve ordularını Kırım’dan sonra Kafkasya’ya yöneltecektir. Bunu yapmasını engelleyecek bölgede o dönemde maalesef dirayetli bir güç bulunmuyordu. Altınorda devletinin çöküşünden sonra, 16. Yüzyıl yarısında Korkunç İvan sayesinde başlayan Rus yükselişi 18. Yüzyıla gelindiğinde önüne geçilmez bir hal almış idi. Öyle ki 1723 yılında Deli Petro önderliğinde Bakü ele geçirilmiştir. Daha sonraki dönemlerde çarın ölmesi ile yerine II. Katerina geçecektir. 1783 yılında Kırım işgal edilecek sonrasında ise tekrar Kafkasya’ya gözler dikilecektir.
Millet bilinci…
Unutmayalım tarihe millet olma ve devlet kurma dersini veren sadece Türklerdir. Ruslar, biz Türkler gibi millet olma bilinci ile hareket etmedikleri için kullanabilecekleri en önemli kanıt Hıristiyan halkların varlığıdır. Ruslar; Hıristiyan halkları, Osmanlı’dan korumak için buraya girdikleri yalanına kullanmışlardır. Bunun için Ermeniler biçilmiş kaftan olacaktır. Ayrıca Ruslar; Azerbaycan topraklarındaki emellerini, İran korkusuyla kendilerine yanaşan, Gürcistan kralı I. İrakli’da sayesinde başaracak ve 1783 yılında Gürcistan’ı ilhak edecektir. Gürcistan’ı kullanarak elde ettiği istihbarı bilgiler sayesinde bölgede hanlıklar arasında ayrışmaları tetikleyerek karşısında birleşecek bir güç bırakmayacaktır. Buna rağmen o dönemde Gence ve Bakü hanlıkları Rusya karşısında çetin direnişler göstermiş ve tarihe kahramanlıklarını yazmışlardır. Bölgede hâkim güç olarak görünse ve birçok hanlık tarafından yardım talep edilmesine rağmen Osmanlı’nın o dönemde Kırım’ı kaybetmesi ve balkanların sorunları ile uğraşması, hanlıklara yardım göndermesini engellemiştir.
Kambersiz düğün olmaz…
Siz sadece sahnede Rusların olduğunu mu düşündünüz? Dönemin emperyal devletleri ağzının suları aka aka gözlerini ayırmıyordu bölgeden. İngilizler Hindistan sömürgelerine geçen yolu korumak ve Rusya’nın hem güçlenmesini engelleyerek hem de gelecekte Afganistan ve Hindistan’a ulaşmasını engellemek amacıyla Kaçar hanedanlığını destekleyerek Rusların karşısında olmuşlardır. Buna rağmen Rusların önünde durabilen olmadı. Ermeni çetelerin desteğiyle ve Gürcistan sayesinde birçok mücadele kaybedildi. Böylece Azerbaycan işgali başlamış oldu. İlk önce Gülistan antlaşması ile Azerbaycan toprakları ikiye bölündü. Ancak İran bu anlaşmayı kendine yediremedi ve İngiliz ile Fransızları arkasına alarak yeniden savaş sürecine girildi. Başta başarılı gibi görünse de akabinde Ruslar tekrar galip gelecek ve sonun başlangıcı ebedi olarak imzalanan Türkmençay antlaşması ile bölge günümüze kadar bir sorun olarak tarihte yerini alacaktır. 3. madde ile Revan ve Nahcivan’ın Rusya’ya kaldığı dikkat çekmektedir. Böylece Kafkasya’ya tam anlamıyla hâkim olmuştur ve bölgede yaşayan birçok Türk göç etmek zorunda kalmıştır.
Rusların bölgeye verdiği tahribat günümüzde çok iyi hissedilmektedir. Soydaşlarımıza, kardeşlerimize yapılan zulümlerde hem canlarına hem mallarına hem dillerine hem de kimliklerine (dil, kültür ve toprak bunları saymıyorum bile) yapılan baskılar son bulmamıştır. Sistematik olarak işkenceye maruz kalan milyonlar katledilmiş ve sürülmüştür.
“Bir deyen olmadı, durun, ağalar!
Axı bu ülkenin öz sahibi var.
Siz ne yazırsınız bayaqdan beri,
Bes hanı bu yurdun öz sahipleri?
Bes hanı hakikat, bes hanı kanun?
Uludur bu yurdun tarihi, yaşı.
Bes hanı köksüne serhat koyduğun
Bir bütün ülkenin iki gardaşı?
De görek bu şere, bu müsibete,
Onların sözü ne, qerezi nedir?
Bu halk ezel günden düşüp zillete,
Öz doğma yurdunda yoksa köledir?
Nece ayırdınız tırnağı etden,
Yüreği bedenden, canı cesetden?
Axı kim bu hakkı vermişdir size?
Sizi kim çağırmış vatanımıza?”
İstiklal şairlerimizden Bahtiyar Vahapzade’nin kaleminden damlayan serzenişlerdir bunlar. Nice eziyetler rağmen Türkün yurdu Türk Birliği ile tekrar vücut bulacak tekrar şaha kalkacaktır. Özellikle son 20 yıldaki kazanımlarımız doğru yolda olduğumuzun göstergesidir. Önce ticari ve ekonomik fitil ateşlenmiş, ardından kültürel, askeri ve politik her türlü atılım başlamıştır. Türk ve Türkiye yüzyılı başlamıştır. Menzil Kızıl Elma, ülkümüz Turandır. Her bireyin evladına aşılaması gereken budur.
BOZKURT OLSUN BİZE KILAVUZ!
Araştırmacı Müslim Soysal
Kaynaklar: Okan Yeşilot, ”Türkmençay Anlaşması ve Sonuçları”, Hilal Gül Karagöz Azerbaycan’ın İşgali, Gülistan ve Türkmençay Antlaşmaları, Dadash MUTALLİMOV Azerbaycan hanlıkları ve Gülistan-Türkmençay antlaşmaları. Nigar Ogeday Gazeteci Yazar.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.